Mavi Marmara’nın Dönüşü

Ebubekir Sifil2010, Aralık 2010, Gazete Yazıları

31 Mayıs’ta Gazze’ye doğru yola çıkan Mavi Marmara ve beraberindeki gemiler sadece “insanî yardım” taşımıyordu. Onlar tüm yeryüzü mazlumları için, özellikle de siyonist barbarlığın açık hapishaneye çevirdiği Gazze ve Gazzeliler için yeni bir dönemin başladığını işaret eden “irade”yi taşıyordu.

Siyonist ideoloji, zulüm üzerine kurulu küresel düzenin devletler ve kurumlar için öngördüğü dengenin sivil bir irade tarafından delinmesinin, o çok iyi bildiği ve yürüttüğü “ekonomik/diplomatik desise dili” ile bertaraf edilemeyeceğinin elbette farkındaydı. Dünya kamuoyu tarafından asla kabul edilmeyeceğini bile bile sivil ve savunmasız insanlara karşı öylesine bir “vahşet operasyonu”nu icra etmeyi göze almasının en anlamlı açıklaması budur. Devletleri ve resmî kurumları, yürüttüğü zulüm politikaları konusunda tepkisizleştirme –hatta onlara “uyumlu hale getirme”– konusunda hayli tecrübeli olan İsrail, sivil irade söz konusu olduğunda afalladı, ne yapacağını bilemedi ve panik halinde o hafızalardan asla silinmeyecek olan vahşet senaryosunu kotarıp icra etti.

Mavi Marmara baskını, siyonist canavarlığın küresel çapta tescili anlamına geldiği için son derece önemlidir. Ama hepsi bu değil.

Siyonizmi küresel hegemonyaya götüren yol, bu topraklar üzerinde gerçekleştirilen bir operasyonla açıldı: Cennetmekân Sultan II. Abdülhamid Han’ın hal’i İslam dünyası için zillet zamanlarının, siyonizm ve onun dümen suyunda gidenler için ise izzet ve ikbal zamanlarının fiilî başlangıcı oldu.

İnsan düştüğü yerden kalkar; bu sürecin tersine dönmesi de ancak bu topraklarda anti-siyonist bir iradenin neşv-ü nema bulmasıyla mümkün olabilecektir. Mavi Marmara bunu yaptı. Dünyanın vicdan sahibi kamuoylarını harekete geçirdi İşte siyonist İsrail’in bütün dengesizliği bundandır.

Mavi Marmara geri döndü. Muvaffakiyetin kıvanç ve izzetiyle döndü. O ve beraberindeki gemiler bir “mesaj” taşıyordu ve o mesaj yerine ulaştı. Onu karşılamaya gidenler gibi, gidemeyip de yürekleriyle ve dualarıyla Sarayburnu’nda olanlar da şehitlerimizi rahmetle andılar, gazilerimize selam durdular. Yardım organizasyonuna katılan 38 ülkeden çok sayıda katılımcı gibi Daru’l-Hikme’den Ömer Faruk ve Muhammed Muhlis hocalar da oradaydı ve hem o muhteşem kalabalık, hem de onların şahsında bütün dünyaya hitap eden konuşmacıların altını çizdiği birkaç nokta şunlar oldu:

– Bu girişimden dolayı katılımcıların hiçbirisinden “pişmanlık” çağrıştıran bir tavrın sadır olmadığı.

– İsrail’in gayrimeşruluklarına ortak irade ile karşı durmaya kararlılıkla devam edilmesi.

– Bu çerçevede Mayıs ayında Filistin’e büyük çaplı bir yardım filosunun daha gönderilmesi.

– Yine bu çerçevede İsrail mallarının boykot edilmesi. (Özellikle bu noktaya titizlikle riayet edilmesi büyük önem taşıyor.)

– Bu misyonun Gazze bağımsızlığına kavuşana kadar, Filistin bağımsızlığına kavuşana kadar devam edeceği.

Biz de bu hususlara bir ilavede bulunalım: “Mavi Marmara” artık bir semboldür. Küresel zulüm ve haksızlıklara küresel direncin sembolüdür. “Mavi Marmara” adının ve misyonunun dünya çapında canlı tutulması için belli başlı dünya dillerinde olmak üzere bütün tanıtım ve enformasyon metotları harekete geçirilmelidir. Detaylarını bu sahanın uzmanları şüphesiz daha iyi bilir ve tayin eder. Mavi Marmara’nın temsil ettiği misyona sadece 38 ülkeden gelen katılımcıların değil, dünyanın hemen tamamının iştirak ettiğini düşündüğümüzde, bu girişimin sadece enformatik maksatlarla sınırlı tutulması da gerekmez; bunu, geliri Filistin’e/Gazze’ye ulaştırılacak ekonomik bir boyutla zenginleştirmeyi de düşünmelidir…

Milli Gazete – 27 Aralık 2010