Mâturîdî Versus Ebû Hanîfe

Ebubekir Sifil2008, Aralık 2008, Gazete Yazıları

İmam el-Mâturîdî’nin itikadî/kelamî çizgisiyle İmam Ebû Hanîfe’ninki arasında fark bulunduğu, kendini “Selefî” olarak ifade eden bazı kardeşlerimiz tarafından ileri sürülen bir iddia. Buna göre İmam Ebû Hanîfe, Allah Teala’nın “el”, “yüz” gibi sıfatlarını tevilsiz kabul ederken, İmam el-Mâturîdî bu sıfatlar hakkında tevil yapıyor; dolayısıyla bu noktada İmam Ebû Hanîfe’den ayrılıyor. Bu iddia doğrultusunda ortaya şöyle bir durum çıkıyor kaçınılmaz olarak: İmam Ebû Hanîfe’nin itikadî/kelamî çizgisi İmam el-Mâturîdî tarafından devam ettirilmemiş, bilakis çarpıtılmış, saptırılmıştır…

Evet, İmam Ebû Hanîfe, el-Fıkhu’l-Ekber’de şöyle der: “Allah Teala’nın, Kur’an’da da zikrettiği gibi eli, yüzü, nefsi vardır. Allah Teala’nın Kur’an’da zikrettiği “el”[1]3/Âl-i İmrân, 73; 48/el-Feth, 10; 57/el-Hadîd, 29., “yüz”[2]28/el-Kasas, 88; 55/er-Rahmân, 27., “nefis”[3]5/el-Mâide, 116. gibi şeyler O’nun keyfiyetsiz sıfatlarıdır. “O’nun eli, kudretidir veya nimetidir” denemez. Çünkü bunda sıfatın iptali vardır. Bu (türlü teviller) Kaderiye’nin ve Mu’tezile’nin görüşüdür. Ancak (şöyle denir:) O’nun eli, keyfiyetsiz sıfatıdır. (Aynı şekilde) O’nun gazabı ve rızası da O’nun keyfiyetsiz sıfatlarından iki sıfattır…”[4]İmam Ebû Hanîfe, el-Fıkhu’l-Ekber (İmam-ı Azam’ın Beş Eseri içinde), 59.

İmam el-Mâturîdî’ye gelince, neşredilen iki eseri, Kitâbu’t-Tevhîd ve Te’vîlâtu’l-Kur’ân’da –ki ikincisinin neşri devam ediyor– haberî sıfatların tevilini ihtiva eden nakillere yer verdiği görülüyor. Her ne kadar Kitâbu’t-Tevhîd’de haberî sıfatlarla ilgili detaylı bahisler mevcut değilse de, İmam el-Mâturîdî’nin konuyla ilgili tavrını net olarak görmemize yardım eden pasajlar da yok değildir.

Söz gelimi Arş’a istiva meselesindeki tavrı şudur: İstiva Kur’an’da zikredilmiştir. Ama Kur’an’da hiçbir şeyin Allah Teala’nın benzeri olmadığı da zikredilmiştir. Dolayısıyla Allah Teala, fiil ve sıfatında başka bir varlıkla benzeşmekten yücedir. İstivanın tevili konusunda söylediklerimizin kesin olduğunu iddia etmeyiz. Zikrettiğimiz tevillerden başkası da söz konusu olabilir; bize ulaşmamış bulunan ve benzeme gerektirmeyen başka bir ihtimal de mevcut bulunabilir. Biz, Allah Teala’nın murad ettiği neyse ona iman ederiz. Kur’an’da zikredilen “rü’yet” ve diğer bütün hususlar hakkında aynı şey geçerlidir. Aslolan, bu hususlarda Allah Teala ile mahlukat arasında bir benzeşme bulunmadığını söylemek ve zikredilen hususların şu veya bu anlama geldiği konusunda kesin konuşmaksızın, Allah Teala ne murad etmişse ona iman etmektir.[5]İmam el-Mâturîdî, Kitâbu’t-Tevhîd, Fethullah Huleyf neşri, 74; B. Topaloğlu neşri, 114.

Te’vîlât’a gelince, neşredilen ciltler içinde haberî sıfatlarla ilgili tavrını araştırdığımızda şunu görüyoruz:

“Nefis”le ilgili olarak şöyle der: “Allah sizi nefsinden sakındırır.” Bu ayetteki “nefsinden” ifadesinden maksadın “ukubetinden” olduğu söylenmiştir. “Cezasından” olduğunu söyleyenler de olmuştur. Kişi bir başkasına, “Seni falan kimseden sakındırırım” der. Kasdettiği, o kimseden gelecek ceza ve büyük sıkıntıdır. Buna göre “Allah sizi nefsinden sakındırır” ayetindeki “nefis”ten maksat Allah Teala’nın nefsinden (zatından) gelecek olan “ceza ve azap”dır. Çünkü onu verecek olan Allah Teala’dır, başkası değildir.”[6]İmam el-Mâturîdî, Te’vîlâtu’l-Kur’ân, II, 286.

Kur’an’da geçen “vechullah” (Allah’ın yüzü) ifadesi hakkındaki tavrı ise şudur: Bu tamlama hakkında gelen, “Allah’ın zatı, Allah’ın yüzü, Allah’ın rızası, Allah’ın kıblesi, Allah’ın rızasını aradığınız ibadetler… gibi tefsir ve tevilleri zikreder ve fakat kendisi herhangi bir tercih ve yorumda bulunmaz.[7]Bkz. Te’vilât, I, 216. Tefsirin ilerleyen ciltlerinde konuyla ilgili tavrını netleştirmemizi sağlayacak açıklamaların yer alacağını söyleyebiliriz.

İki imam arasındaki benzer ve farklı noktaların tesbitinde şunu görmemiz lazım: İmam Ebû Hanîfe, haberî sıfatların “keyfiyetsiz” olarak kabul edilmesini esas almaktadır. Bu noktaya yaptığı vurgu son derece önemlidir. İmam Ebû Hanîfe, “Allah’ın eli” dendiğinde insanda veya bir başka canlıda bulunan ve “el” diye ifade edilen organın anlaşılmaması gerektiğini ısrarla vurgulamaktadır. Yani “Allahın eli” ile insan veya başka canlıların eli arasında, isim benzerliği dışında hiçbir ortak nokta mevcut değildir. “Yedullah”ın (Allah’ın eli), bizim anlam dünyamıza ait çağrışım sınırları içinde “el” olarak düşünülmesi İmam’ın kabul etmediği bir tutumdur ve buradaki “bilâ keyf” (keyfiyetsiz olarak) kaydı, –Beyâzîzâde’nin de altını çizdiği gibi[8]Bkz. İşârâtu’l-Merâm, 187.– “icmali tevil”dir. Aynı durum, İmam tarafından “istiva”nın, “Arş’a ihtiyacı ve istikrarı olmaksızın” kaydıyla verilmiş olmasında da açıkça görülmektedir.

Dolayısıyla İmam Ebû Hanîfe’deki bu “icmal”, İmam el-Mâturîdî’de yerini –kesin tayine gitmeyen bir– tafsile bırakmıştır.

Kısmet olursa bu konu zaman zaman gündemimize gelmeye devam edecek.

Milli Gazete – 27 Aralık 2008

Kaynakça/Dipnot

Kaynakça/Dipnot
1 3/Âl-i İmrân, 73; 48/el-Feth, 10; 57/el-Hadîd, 29.
2 28/el-Kasas, 88; 55/er-Rahmân, 27.
3 5/el-Mâide, 116.
4 İmam Ebû Hanîfe, el-Fıkhu’l-Ekber (İmam-ı Azam’ın Beş Eseri içinde), 59.
5 İmam el-Mâturîdî, Kitâbu’t-Tevhîd, Fethullah Huleyf neşri, 74; B. Topaloğlu neşri, 114.
6 İmam el-Mâturîdî, Te’vîlâtu’l-Kur’ân, II, 286.
7 Bkz. Te’vilât, I, 216.
8 Bkz. İşârâtu’l-Merâm, 187.