Meseleyi “felsefî iddialar” olarak değil, rivayetler esasında irdelenen bir mesele olarak alırsak, ilgili rivayetler hakkındaki yorumların da gereği gibi izah ve tatmin edici olmaktan uzak olduğunu da görebiliriz.
Geçen yazılarda İmam Takiyüddîn es-Sübkî’nin altını çizdiği bir husus vardı: “Âdem (yaratılış sürecinde) ruh ile beden arasındayken ben peygamberdim” hadisinde ifade buyurulan meseleyi nasıl anlamak gerekir?
Bunun, “Allah Teala’nın ilminde” veya “Levh-i Mahfuz’da peygamberdi” şeklinde anlaşılması gerektiğini söylemek izah edici olmaktan uzaktır. Zira aynı şey (“Allah Teala’nın ilminde” veya “Levh-i Mahfuz’da” peygamber olma durumu) diğer peygamberler için de geçerlidir. Dolayısıyla burada Efendimiz (s.a.v)’e özgü bir durum bulunduğunu söylemek mümkün değildir.
Denebilir ki: “Efendimiz (s.a.v)’in bu cevabında O’na özgü bir durumun ifade edildiğini düşünmek şart değildir. Efendimiz (s.a.v) burada sorunun sadece kendisini ilgilendiren yönünü cevaplandırmıştır. Dolayısıyla O’nun bu cevabından “Nur-u Muhammedî” veya “Hakikat-ı Muhammediyye” çıkmaz.
Bu itiraza şöyle mukabele ederiz: Efendimiz (s.a.v)’in peygamberlik vasfına sahip kılındığı zamanı anlatmak için Hz. Âdem (a.s)’ın yaratılış sürecini özellikle zikretmiş olması elbette anlamsız değildir. Buradan anlaşılması gereken şudur: Efendimiz (s.a.v) ne zaman peygamber olduğu sorusuna, ilk peygamber olan Hz. Âdem (a.s)’ı bahse konu ederek cevap vermektedir. “Kâinat yaratılış sürecinde şu aşamadayken” gibi bir cevap vermek yerine, peygamberlik vasfına sahip oluşunu ilk insanın ve ilk peygamberin yaratılış süreciyle ilişkilendirerek anlatması, peygamberlik vasfında da, yaratılış hakikatinde de Hz. Âdem (a.s)’dan, dolayısıyla bütün insanlıktan mukaddem olduğunu ifade eder.
“Ben yaratılış itibariyle peygamberlerin ilki, gönderiliş (zamanı) itibariyle sonuncusuyum”[1] Hadisi el-Bezzâr Müsned’inde (XVII, 5 vd.), et-Taberî, Tehzîbu’l-Âsâr’da (Müsnedu İbn Abbâs, I, 433 vd.), İbn Bettâ, el-İbâne’de (I, 5) rivayet etmiştir. el-Bezzâ ile İbn … Continue reading hadisi de bu izah tarzını teyit etmektedir. Efendimiz (s.a.v)’in yaratılış itibariyle “peygamberlerin” ilki olması, aynı zamanda “insanların” da ilki olması demektir. Zira ilk insan aynı zamanda ilk peygamberdir.
Devam edecek.
Milli Gazete – 23 Şubat 2013
Kaynakça/Dipnot
↑1 | Hadisi el-Bezzâr Müsned’inde (XVII, 5 vd.), et-Taberî, Tehzîbu’l-Âsâr’da (Müsnedu İbn Abbâs, I, 433 vd.), İbn Bettâ, el-İbâne’de (I, 5) rivayet etmiştir. el-Bezzâ ile İbn Bettâ’nın senedlerinde, ravi, er-Rebî’ b. Enes, hadisi Ebû Hureyre (r.a)’dan kendisine nakleden kişinin Ebu’l-Âliye mi, yoksa başka biri mi olduğu konusunda mütereddit olduğunu belirten bir ifade kullanmıştır. Bu sebeple el-Heysemî (Mecma’u’z-Zevâid, I, 236), bu rivayeti Ebû Hureyre (r.a)’dan nakleden tabiî ravinin meçhul olduğunu, bununla birlikte rivayetin diğer ravilerinin güvenilir olduğunu söylemiştir. Ancak et-Taberî’nin senedinde, hadisi Ebu’l-Âliye’nin naklettiği kesin bir ifadeyle belirtilmekte, buna mukabil sahabî ravinin Ebû Hureyre mi, yoksa başka bir sahabî mi olduğu konusunda tereddüt bulunduğu zikredilmektedir. et-Taberî, bu tereddüdün ravi Ebû Ca’fer er-Râzî’ye ait olduğunu özellikle belirtir. Bu durumda meçhul ravi sahabî olmaktadır ki, Usul-i Hadis kaideleri doğrultusunda bu cehalet taz’if sebebi değildir. |
---|