Kur’an “vahiy” midir, insan ürünü müdür?
Böyle bir sorunun bir Müslüman için “saçma” olmaktan öte, “hakaret” olarak algılanmasının doğal olduğunu belirtmeye gerek yoktur. Çünkü mesele temelde bir “iman” meselesidir ve vahiy kaynaklı olduğuna iman eden bir kimse için Kur’an ile herhangi beşerî bir metin arasındaki fark –teşbihte hata görülmesin–, insan ile Allah Teala arasındaki fark gibidir.
Burada ikinci bir soru daha sorarak, başlığın yazı ile tektabukunu biraz daha açık hale getirelim: Kur’an’ın vahiy olduğuna iman eden bir kimse, onun “tarihsel” olduğunu düşünebilir mi?
Tarihsellik tartışmalarının, köken itibariyle Batılı olduğunu ve İslam ile herhangi bir irtibatı bulunmadığını bilenler için bu sorunun cevabı da açıktır. Bir Yahudi için, bugün elde bulunan (Massoratik) Tevrat’ın kaynağı, MÖ 538’den sonra başlayan II. Mabed Dönemi’nde Ezra liderliğindeki Knesset Ha Gadol’un (Büyük Meclis) kaleme aldığı metindir. Bir diğer deyişle, Hz. Musa (a.s)’a verilen Tevrat ile Ezra’nın riyasetindeki Meclis’in kaleme aldığı Tevrat arasında uzun yüzyıllar vardır. Öte yandan Ezra tarafından gelenekte ve Kutsal kitap üzerinde 10 adet, Büyük Meclis üyeleri olan “Soferîm” tarafından da bizzat Tevrat metninde 4 adet değişiklik yapıldığı Yahudi kaynaklarının zikrettiği hususlar arasındadır. Keza Samiri Tevratı ile Yahudi Massoratik Tevratı arasında 6 bin adet farklılık bulunduğu ve bunlardan bazılarının, iki Tevrat nüshası arasında uzlaştırılması mümkün olmayacak derecede temelli aykırılıklar oluşturduğu bilinmektedir.
Aynı durum, bugün elde bulunan İncil nüshaları için de söz konusudur. Kilise’nin kabul ettiği en eski incil nüshasının (Markos İncili) kaleme alınış tarihi, ağır basan tahminlere göre 63-70 yılları arasıdır. Yani en eski İncil metni dahi Hz. İsa (a.s)’dan çok daha sonraları kaleme alınmıştır. Hatta Hristiyan inancına göre İncil vahiy mahsulü bir “kitap” değil, Hz. İsa (a.s) tarafından ilan edilen bir “müjde”dir. Mevcut İnciller de o ilanin “şahitleri”dir. Onlara göre vahiy, Hz. İsa (a.s)’ın bizzat kendisidir. Dolayısıyla İncil metinlerinde hata bulunması normaldir.
Bütün bu gerçekler, Tevrat ve İncil metinlerine tarihselci yöntemlerle yaklaşılmasını makul/anlaşılabilir kılmaktadır. Zira insan elinden çıktığı ve insan zihninin mahsulü olduğu bizzat kendi müntesiplerince müsellem olan bu metinlerin tarihselliğinin kabul edilmesi meselenin doğası gereği kaçınılmazdır. Bu itibarla bugün bir araştırmacının, hermenötik bir çabayla kendisini Tevrat veya İncil metinlerini oluşturanların yerine koyması ve bu metinlerin içerdiği fikirleri onların zihninde izleyerek “onların anladığından daha iyi anlaması” teorik olarak anlaşılabilir birşeydir.
Ancak Kur’an söz konusu olduğunda böyle bir ameliyenin sağlıklı işleyip işlemeyeceği, hatta ondan da önce “meşru” ve “mümkün” olup olmayacağı sorulmalıdır. Çünkü Müslüman, Kur’an’ın istisnasız her harfinin vahiy kaynaklı olduğuna iman eder. Öyleyse Kur’an bağlamında tarihsellik ve hermenötik okuma iddiaları doğrudan şu iki noktadan birine çıkar: 1) Kişi kendisini Allah Teala’nın yerine koyabilir, 2) Kur’an Allah kelamı değildir.
Haziran 2002 – Milli Gazete