Kur’an Müslümanlığı-5

Ebubekir Sifil[dosya], 2008, 2008 Yılı, Gazete Yazıları, Kur'an Müslümanlığı, Mart 2008, Mart Ayı 2008 OS

  1. Kur’an’da idare sistemi şuradır.

Modern zamanlara mahsus Kur’an telakkisinin yansımalarından birisi de işbu “şura” meselesinde kendisini göstermektedir. Özeti şudur: “Kur’an’da Efendimiz (s.a.v)’e, işlerini şura/istişare ile yapması emredildiğine göre bu, aynı zamanda bize yönelik bir emirdir. Şura prensibi günümüzde ancak demokratik bir sistemde en güzel tarzda işletilebilir. Öyleyse Kur’an bize demokratik bir idare kurmamızı emretmektedir.”

“Keşke Kur’an’ın her emri konusunda aynı hassasiyet gösterilse” diye düşünmeden edemiyor insan.. Kur’an bize sadece şura/istişareyi değil, daha başka hususları da emretmektedir. İnancın titizlikle korunması, ibadetlerde hassasiyet, yaşantıda istikamet, adalet, zulmetmemek ve zulmedilmesine izin vermemek, izzetini muhafaza etmek, dürüstlük… gibi ilkeler yanında, birtakım somut hükümlerde “Allah’ın tayin ettiği sınırları aşmamak” da birer Kur’anî emirdir. Acaba şura/istişare konusundaki hassasiyeti bu ve benzeri konularda göremeyişimizi neye bağlamalıyız?

Bu, işin sadece bir yönü. Diğer yönüne gelince, evet, mü’minin sadece yönetimle ilgili hususlarda değil, daha başka alanlarda da şura/istişare ile iş görmesi gerekir. Ancak burada netleştirilmesi gereken noktalar var:

  1. Kur’an istişare emrini Efendimiz (s.a.v)’e vermektedir. O, Din’in tebliğ ve beyanıyla ilgili alanda –metluvv veya gayri metluvv– vahiyle hareket ettiğine göre, istişare emri bu alanın dışında kalan konularla ilgili olmalıdır. Dolayısıyla biz de şura/istişare faaliyetini, Efendimiz (s.a.v)’in tebliğ ve beyan ettiği alanın –yani Din’in muhkem emirlerinin– dışında kalan alanlarda yürütmek durumundayız.
  2. Kur’an Efendimiz (s.a.v)’e istişareyi emrettikten sonra, “Karar verdiğin zaman da Allah’a tevekkül et” buyurur.[1]3/Âl-i İmrân, 159. Bunu siyasî yönetim alanına taşıdığımız zaman elde edeceğimiz sonuç şudur: Yönetici, danışacak, istişare edecek ve bu istişare sonunda bir karar verecek. Yani kararı veren yine yönetici olacak. Yönetici keyfî hareket etmeyecek, işleri istişare ile yürütecek; ancak karar mercii de yine kendisi olacak.
  3. Danışılacak insanlar bu işin ehli olacak. Yani belli bir kurul/heyet bulunacak ve yöneticiye doğru karar alabilmesi için yol gösterecek, fikir verecek. Zira Efendimiz (s.a.v)’in fiilî uygulamalarında, Sahabe’nin tamamının görüşünü aldığını gösteren bir örnek bilmiyoruz.

Efendimiz (s.a.v)’e yönelik istişare emrinin yer aldığı ayetten çıkan sonuçlar böyle. Bir de “Onların işi aralarında şura/istişare iledir” ayeti bu bağlamda anılmalıdır.[2]42/eş-Şûrâ, 38. Bunun da Kur’an ve Sünnet tarafından belirlenen alanın dışında kalan hususlardaki hareket tarzını anlattığı bedihidir. Zira Sahabe, ne Efendimiz (s.a.v) aralarındayken, ne de O’ndan sonra Kur’an ve Sünnet tarafından hükme bağlanmış meselelerde istişare kurumunu işletmiştir. Belki Efendimiz (s.a.v)’den bir açıklamanın bulunmadığı hususlarda nasıl davranacaklarını tayin etmek üzere istişareye başvurduklarını söylemek daha doğrudur. Bir diğer deyişle onlar şuraya/istişareye, Kur’an ve Sünnet tarafından muhkem olarak belirlenmiş hükümlere alternatif hükümler belirlemek üzere başvurmamışlardır. Şuradan/istişareden demokrasi çıkaranların anlayışıyla bu tavır arasında dağlar kadar fark olduğu açıktır.

Bütün bunlar, şura/istişare ile bir yönetim biçimi olarak demokrasi arasındaki farkın “yapısal” olduğunu yeterince açık biçimde gösteriyor.

Bir hususu daha belirtelim: “Sahabe, Efendimiz (s.a.v) bir karar verdiği zaman bunun vahye dayalı olup olmadığını sorardı” tarzındaki yaygın tesbit son derece yanlıştır. Efendimiz (s.a.v) bir karar verdiği zaman Sahabe’nin, bunun vahye dayalı bir karar olup olmadığını sorması genel-geçer bir durum değildir. Yani Sahabe, Efendimiz (s.a.v)’in her emrinin, kazasının, fetvasının vahye dayalı olup olmadığını sormamıştır. Bedir savaşında ordunun nereye konaklayacağı konusu dışında Sahabe’nin Efendimiz (s.a.v)’in karar veya emrinin vahye dayalı olup olmadığını sorduğuna dair herhangi bir örnek bulunduğunu bilmiyorum. Bu münferit örnek de tamamen savaş stratejisiyle ilgilidir. Ama –hurma aşılaması meselesi de dahil olmak üzere– aksini gösteren pek çok örnek zikretmek mümkündür.

Devam edecek.

Milli Gazete – 16 Mart 2008

Kaynakça/Dipnot

Kaynakça/Dipnot
1 3/Âl-i İmrân, 159.
2 42/eş-Şûrâ, 38.