Kur’an-Sünnet ilişkisi ve Sünnet’in teşrideki konumu meselesiyle doğrudan ilişkili olan bu mesele netleştirilmeden ne Kur’an’dan, ne de Sünnet’ten hüküm çıkarmak mümkün olur. Evet, ahir zamanda birileri “ben yaptım, oldu” mantığıyla hareket ederek adına “Kur’an İslamı” dedikleri ucubeyi “gerçek İslam” olarak takdim edebilir. Ama İslamî ilimlerle, bilhassa Usul’le ciddi anlamda irtibatı olan kimsenin bu tarz tutumlara iltifat etmesi düşünülemez.
Sünnet-Kur’an ilişkisinde modern müslümanın zihnini en fazla zorlayan nokta, Sünnet’in, Kur’an’da yer almayan hükümler getirmesidir. Oysa her ikisinin de kaynağının vahiy olduğu gerçeği gerektiği gibi kavrandığında ortada bir problem kalmayacaktır.
Söz gelimi Kur’an’da evlenilmesi yasaklanan kadınlar alabildiğine detaylı biçimde zikredildikten sonra “Bunların dışında kalanları, namuslu olmak ve zina etmemek üzere mallarınızla (mehirlerini vererek) istemeniz size helal kılındı” buyrulur.[1]4/en-Nisâ, 23-4. Bu demektir ki, zikredilenlerin dışında kalan kadınlarla evlilik kapısı daima açık olacaktır.
Ancak Sünnet bu cevazın çerçevesini daraltmış ve kadının, halası ve/veya teyzesiyle bir nikâh altında bulundurulamayacağı hükmünü getirmiştir; bu hususta icma hasıl olmuştur. Kadının, babasının ve/veya annesinin halası ve/veya teyzesiyle bir nikâh altında bulundurulması da böyledir.
Yazarları arasında Karaman hocanın da bulunduğu heyetin hazırladığı Kur’an Yolu isimli tefsirde bu husus şöyle ifade ediliyor: “Yukarıda sayılan “evlenilmesi yasak” kimseler dışında evlenmenin caiz olduğunu bildiren cümle, daha sonra gelen “zevcenin üzerine teyzesi veya halasını almanın yasaklanması, haram kılınan sütün –doğumdan hısımlık ölçüsünde– genişletilmesi” gibi bazı hadislerdeki açıklamalarla (…) sınırlandırılmıştır.”[2]Kur’an Yolu, II, 44.
Dolayısıyla “Kur’an’da yer verilmemiştir” gerekçesiyle recme herhangi bir şekilde itiraz etmek Usul zemininde mümkün değildir.
Gelelim recme itiraz edenlerin sıklıkla öne sürdüğü diğer gerekçeye:
4/en-Nisâ suresinin 25. ayetinde, evlendikten sonra fuhuş yapan cariyelerin, hür kadınların cezasının yarısıyla cezalandırılacağı hükme bağlanmıştır. 24/en-Nûr, 2. ayetinde zina eden erkek ve kadının her birine 100’er sopa vurulması emir buyurulmuştur. Dolayısıyla evliyken zina eden cariyenin cezası 50 sopa olacaktır. Zira evli hür kadınların zina fiilinin cezasının recm olduğu söylendiğinde, 4/en-Nisâ, 25. ayetinde zikredilen “yarım ceza”yı tesbit ve tatbik etmek mümkün olmayacaktır.
Bu yaklaşım tarzı ilk bakışta problemsiz gibi görünüyor. Ancak meseleye biraz yakından bakıldığında durumun hiç de öyle olmadığı anlaşılacaktır. Burada problem olarak zikredilen hususun cevabına geçmeden önce bu yaklaşım tarzının problemli yönleri üzerinde kısaca duralım:
A) 4/en-Nisâ, 25. ayeti, “evlendikten sonra” fuhuş yapan cariyelere verilecek cezayı anlatmaktadır. Peki bekâr cariyeler zina yaptığında cezası ne olacaktır?
B) 24/en-Nûr, 2. ayetinin getirdiği hüküm evli olsun bekâr olsun bütün zanileri kapsayacaksa burada bir problem ortaya çıkmayacak mıdır? Şöyle ki; bekâr insanın zinaya düşme tehlikesi evliye göre her zaman daha fazladır. Evli kimse, sağlıklı her insanın normal olarak hissedeceği cinsel birleşme ihtiyacını meşru yoldan giderme imkânına sahipken bekârın bu şansı yoktur. Bu, bekâr zaniye verilecek ceza için hafifletici bir sebep olarak değerlendirilebilir. Dolayısıyla bu ihtiyacını meşru yoldan giderme imkânına sahip olduğu halde gayrimeşru yola sapanların cezası daha ağır olmalıdır. Üstelik evli zani, eşine sadakatsizlik, evlilik kurumunun hürmetini ihlal… gibi suçların da altına imza atmış olmaktadır.
C) Bekâr zaniye verilecek ceza 100 sopa olarak hadden (değişmez bir şekilde) belirlendiği halde evli zaninin cezası ta’zir olacaksa, burada da ayrı bir ölçüsüzlük, dengesizlik ve adaletsizlik ortaya çıkacaktır. Zira bilindiği gibi azarlamak da ta’zir cezası kapsamındadır. Ta’zir cezasını hak etmiş bir suçlu, kadı efendi tarafından sadece azarlanarak serbest bırakılabilir. Dolayısıyla evli olduğu halde zina eden bir kimse de pekala iki ağır söze muhatap olduktan sonra serbest bırakılabilecektir; buna mukabil bekâr zanilerin cezası her zaman 100 sopa yemek şeklinde uygulanmaya devam edecektir!
Devam edecek.
Milli Gazete – 4 Ekim 2010