İnternet, günümüzün “olmazsa olmazı” olarak algılanıyor hemen her çevrede. Sağladığı ucuz, hızlı ve kolay iletişim onu cazip kılan en önemli hususlar. Bu sebeple artık internetin girmediği ev neredeyse kalmadı.
Modernitenin diğer “imkân”ları gibi internetin de “götürü”leri var şüphesiz. Hatta onun yol açtığı zarar-ziyan, diğerlerinden çok daha fazla. Zira denetimden uzak internet kullanımı diğer modern vasıta ve vasatlara göre çok daha mümkün ve yaygın.
İnterneti İslamî amaçlarla kullanma düşüncesi anlaşılabilir bir şey. Doğru ve yerinde kullanıldığında bu gerçekten de bir “imkân” gibi görünüyor. Bana sorarsanız olmasaydı daha iyi olurdu. Zira yukarıda da söylediğim gibi getirileri götürülerinden daha fazla.
Önceleri tamamen güzel niyetlerle başlasa da, birtakım “İslamî” sitelerdeki sohbet odaları, internetin tabiatından kaynaklanan bir “ayartma”yla kötü yönelimlere (münkerata) ortam teşkil edebiliyor.
Elime ulaşan bir araştırma, bu noktada endişelenmek için elimizde yeterinden fazla sebep olduğunu gösteriyor. Araştırma, “İslamî” formatlarda başlayan chat (sohbet) sürecinin, giderek nasıl “ürküntü verici” manzaralar doğurduğunu –araştırmayı yapanların bizzat kendi tecrübelerinin sonucu olarak– ortaya koyuyor.
Araştırmayı yapan üç kişi; Türkiye, Suudi Arabistan, Ürdün, Tunus, Suriye, İran, Irak, Lübnan, Fas gibi ülkelerde Türkçe ve Arapça faaliyet gösteren internet sitelerinin sohbet odalarına giriyor. Her biri, önce takma kadın isimleri (nick) kullanarak kadınlarla, sonra da takma erkek isimleri kullanarak erkeklerle sohbet ediyorlar. Yaklaşık 600 kişiyle gerçekleştirdikleri sohbetler sonunda elde ettikleri netice şu olmuş: Sohbet odalarının müdavimleri başlangıçta, İslam’ı öğrenmek, farklı yerlerdeki Müslümanların durumlarından haberdar olmak, onların problemlerini paylaşmak… gibi niyetlerle hareket ediyor. Ancak süreç içinde sohbet koyulaştıkça “sanal” bir yakınlık oluşuyor.
Çevrelerinde edep ve vakarla tanınan, namahrem insanlarla göz göze gelmekten dahi kaçınan (kadın-erkek) pek çok kimsenin, sanal ortamın getirdiği tanımama ve tanınmama “avantajı”ndan istifadeyle çok geçmeden mahrem konulara girmekten çekinmediği gözleniyor. İşin bir başka vahim boyutunu da, bu insanların belli bir çoğunluğunu evlilerin oluşturuyor olması!
Problem ortada. Çözüm için bir şeyler yapılmadığı takdirde toplumsal yapımız hızla çürümeye devam edecek ve Hz. Süleyman (a.s)’ın asası gibi ancak kemirilen yeri kalmadığı için tamamen çöktüğünde fark edilecek; o zaman da iş işten geçmiş olacak.
Kangrenleşmeye doğru giden bu problem için kısa ve uzu vadede yapılacak işler var. Özellikle İslamî konularda bilgi edinmek isteyen gençleri “internetten öğrenme” alışkanlığından vaz geçirmek gerekiyor. Esasen “İslamî bilgi” konusunda kimin, kimden/nereden, nasıl ve ne kadar öğrenmesi gerektiği sorusu bana sorarsanız modern dönemde Müslümanların “en önemli” meselesini oluşturuyor. Zira şurası kesin ki, modern dönemde İslam’ı bildiğini sananların yaşadığı zihnî karmaşa ve istikamet sapması, İslam’ı bilmediğini bilenlere oranla kat kat fazla. Bunun için herkesin her türlü bilgiyle birebir muhatap olduğu, herkesin her meseleyi konuşup tartıştığı ortamlar yerine, herkesin kendisi için “gerektiği kadar” ve “doğru” bilgi ile buluşturulduğu ortamlar oluşturulmalıdır. Bu cümleden olarak istikamet ve sahih bilgi sahibi insanların toplumla buluşturulması için gerekli mekanizmanın oluşturulması hayatî önemde. İrşad faaliyeti bir “seferberlik” anlayışı içinde yürütülmelidir.
Uzun vadede alınması gereken bu ve benzeri tedbirler dışında, kısa vadede şular yapılabilir: İnternet kullanımının bir “alışkanlık/bağımlılık” haline dönüşmesi engellenmelidir. Aile büyükleri, aile bireyleri arasında sağlıklı bir iletişim ortamı oluşmasını sağlamalı, birlikte sohbet kültürü yeniden canlandırılmalıdır. Öte yandan İslamî içerikli sitelerdeki “sohbet odaları” ya sıkı bir şekilde denetlenmeli ya da tamamen kapatılmalıdır. Ayrıca her aile kendi içinde internet kullanımı için zaman kısıtlaması getirebilir. İnternete girilen bilgisayar evin salon gibi en işlek mekânına taşınabilir.
Milli Gazete – 14 Haziran 2010