İslam Toplumunda Gayrimüslimler

Ebubekir Sifil2006, Gazete Yazıları, Şubat 2006, Şubat Ayı 2006 OS

Soru:Rasulullah Efendimiz ve halifeler döneminde İslam’ın haram kıldığı alanlarda gayri müslimlere kendi aralarında dahi olsa faaliyet izni verilmiş midir? Örnek olarak içki alımı satımı, içimi; kumarhane açımı, oynanması vs.”

Cevap:

Kur’an ve Sünnet tarafından vaz edilen birçok ilke doğrultusunda Müslümanlar’ın idaresinde bulunan (zimmî) Gayrimüslimler’e, kendi inançları uyarınca sürdürdükleri hayat tarzlarında herhangi bir şekilde müdahale edilmemiştir.

Genel bir politika olarak, zimmî vatandaşların iki sınırlamaya riayetle yükümlü tutulduklarını görüyoruz. Bunlardan birincisi, dinî, sosyal ve hukukî bir karışıklığa meydan vermemek için Müslümanlar’dan ayrı (kendi dinlerine ve kültürlerine uygun) kıyafetler giymeleri, ikincisi de gerek ibadetlerini, gerekse sosyal-kültürel değerleri doğrultusunda şekillenen yaşantılarını (bayram kutlamaları, diğer özel günler vb.) bir “gösteri” ve “propaganda”ye dönüşecek şekilde alenîleştirmemeleridir. Literatüre “eş-Şurûtu’l-Ömeriyye” olarak geçmiş bulunan bu uygulamaların ilk örneği ve temeli Sünnet’te ortaya konmuştur.

Zimmîler’den alınan vergiler, onların hukukunun muhafazası ve kendi inançları doğrultusunda yaşama özgürlüklerinin teminat altına alınması karşılığıdır. İslam inancına ne kadar aykırı olursa olsun, zimmeti altında bulunanların hayatına müdahale etmemek Müslümanlar’ın şiarındandır.

Ömer b. Abdilazîz’in de başlangıçta bu duruma şaşırdığını ve Tabiun’un büyüklerinden el-Hasenu’l-Basrî’ye şöyle yazdığını görüyoruz: “Bize ne oluyor? Mecusîler kendi kızlarıyla evleniyor; Hristiyanlar domuz eti yiyip içki içiyor ve biz onları bu şekilde terk edi(yor, müdahale etmi)yoruz?”

el-Hasenu’l-Basrî’nin cevabı şöyle: “Bunun için (onlar hayatlarını serbestlik içinde yaşasınlar diye) onlardan cizye alıyoruz. Bizden öncekilerin hükmü bu şekildedir. Senin işin hüküm koymak değil, hükme uymaktır.”[1]Bkz. Muhammed Ebû Zehra, İslam’da Toplum Düzeni, 280.

Zimmîler’e tanınan bu özgürlüğün sınırsız olmadığına, birtakım kayıtlarla çerçevelendiğine yukarıda değinmiştim. İslam’ın yasakladığı içki, domuz eti… gibi şeylerin toplum içinde aleni olarak alınıp-satılması ve kullanılması Sahabe döneminden itibaren yasaklanmıştır. Gerek Mekke’de gerekse Medine’de –en azından kitle olarak– Hristiyan bulunmadığı için Efendiniz (s.a.v)’in onlarla bir arada yaşamanın şartlarını uygulamalı olarak gösterdiğini söyleyemeyiz. Bu bağlamda en fazla, Necran Hristiyanları ile yaptığı anlaşmadan söz edilebilir ki o anlaşma ile Hristiyanlar’ın malları, canları, dinî hayat ve tatbikatları ile ibadethaneleri garanti altına alınmıştır.

Söz konusu sınırlamanın mantığını ve gerekçesini anlamak zor değildir. İslam’ın Müslümanlar için “haram” saydığı, dolayısıyla fıtrî olarak “münker” olan içki, kumar, domuz eti vb. şeylerin kullanım ve tedavülünün İslam toplumu nezdinde alenîleşmesi, haramın ve münkerin “hoşgörülmesi”, müsamaha ile karşılanması anlamına gelecektir! Haç’ın sokaklarda alenî olarak dolaştırılmasının yasaklanmasını da –siyasî egemenlik gösterisi anlamı taşıması yanında– yine bu çerçevede değerlendirebiliriz.

Milli Gazete – 11 Şubat 2006

Kaynakça/Dipnot

Kaynakça/Dipnot
1 Bkz. Muhammed Ebû Zehra, İslam’da Toplum Düzeni, 280.