Irak’ın Yağmalanan Kütüphaneleri

Ebubekir Sifil2011, Gazete Yazıları, Kasım 2011

İnternette[1]http://www.dunyabulteni.net/?aType=haber&ArticleID=183094. bu başlıkla yer alan araştırma yazısını okuyunca şaşırmadım. Zira Batı’nın Irak topraklarına ne maksatla girdiği, bunun için ne türlü yalanlara başvurduğu ve işgalin bilançosu kimsenin gizlisi değil.

İşgal sonrası Irak kütüphanelerinde bulunan onbinlerce kıymetli yazmanın akıbetiyle ilgili pek çok haber duyduk, okuduk. Hırsızlığı ve yağmayı ata-dede mesleği edinmiş olanlar için bu sıradan bir “iş”. Ama vicdanını kaybetmemiş olanlar için bunun “harim-i ismete tecavüz”den farklı bir anlamı yoktur…

Batı, kendi ortaçağlarının ilkelliğinden modern çağa terfi ettiğinde sadece maddi anlamda evrim geçirmedi. Rasyonel düşünmeyi, fırsatçılığı ve menfaatperestliği de ilke edindi. Hatta şu anda bulunduğu noktaya bu sayede geldiğini –ve çöküşünün de bu sebeple olacağını– söylemek gerçeğin ifadesi olacak…

Endülüs düştükten sonra kütüphaneleri ateşe vermek suretiyle Müslümanların yüzyıllar içinde oluşturduğu yüzbinlerce esere kıyan Katolikler, sadece insan kıyımı konusunda değil, ilim, medeniyet ve kültür kıyımı konusunda da putperest Moğollardan farkları olmadığını ortaya koymuş oluyorlardı!

Aradan geçen yüzyıllar, “aydınlanmış” Batılıların tarz değiştirerek, “imha”dan “talan”a terfi ettiğini, “aydınlanmamış” olanların ise Bosna kütüphanelerindeki yüzbinlerce eseri ateşe vermek suretiyle barbarlıkta atalarından hiç te geri kalmadıklarını gösterecekti. 90’lı yılların başında Bosna’yı “barbar Türklerden intikam alacağız” çığlıkları eşliğinde işgal eden Sırplara, soykırıma tabi tuttukları onbinlerce insanın hesabı sorulmazken, yangın bombalarıyla saldırdıkları kütüphanelerin hesabı mı sorulacaktı?!

(Yukarıdaki paragrafta geçen “aydınlanmış”-“aydınlanmamış” ayrımının, aynı zamanda “Protestan olanlar-olmayanlar” ayrımına da tekabül ettiğine dikkat çekerek devam edelim.)

Irak kütüphanelerinden yağmalanan eserlerin bir kısmının İsrail’de ya da bir başka yerde ortaya çıkmış olmasının bir önemi yok. Çünkü bunun sonuca bir etkisi yok. Bu kitapları yağmalayanlar elbette birilerine pazarlayacaktı. Önemli olan, bu talanın hesabını sorma işinin “gelişmiş dünya”dan beklenmesi gerektiği düşüncesidir. İroni mi diyelim, trajedi mi?!

Peki, “gelişmiş” Batılılar ve İsrail bizim ilim mirasımızla niçin bu kadar yakından ilgilenir? Ne kadar gereksiz bir soru değil mi? Tabii ki kılcal damarlarımıza daha iyi nüfuz edebilmek için!

O zaman yakıcı soruyu soralım: Ülkemizde yazma eser konusuna gerçek anlamıyla vakıf kaç mütehassıs var? Bosna kütüphaneleri topa tutulmasaydı yahut Irak kütüphaneleri yağmalanmasaydı oralardan barındırdıkları hazinelerin hakkını vererek istifade edebilecek miydik İslam Dünyası olarak? Şu anda ülkemizde bulunan yazma eserler kütüphanelerinden hakkını vererek istifade edebiliyor muyuz? Ülke olarak bu muazzam hazinenin müktesebata dönüştürülmesi yolunda herhangi bir politikamız var mı?

Evet, 13. asırda Bağdat’ta, 15. asırda Endülüs’te ve 20. asırda Bosna’da yakılan da bizim servetimizdi, 21. asırda Irak’ta yağma ve talana tabi tutulan da. Bunlara mı yanalım, elimizde bulundurduklarımızın kıymetini idrak edemeyişimize mi? Hangisi daha acı?

Milli Gazete – 19 Kasım 2011

Kaynakça/Dipnot

Kaynakça/Dipnot
1 http://www.dunyabulteni.net/?aType=haber&ArticleID=183094.