İmam Maturidi Kim? Maturidilik Ne?

Ebubekir Sifil2008, Aralık 2008, Gazete Yazıları

Kim ne derse desin, bu ülkede İslam’la doğrudan veya dolaylı biçimde ilişkili olmayan mesele yoktur. Nüfusunun ezici çoğunluğunu müslümanların oluşturduğu bir ülkede esasen bu şaşılası bir husus değil. Böyle olduğu için İslam’la, onun itikadî ve amelî esaslarıyla başı çok hoş olmayanlar dahi ona bigâne kalamıyor. Hatta dine hayli mesafeli durmayı tercih edenlerin dahi kendi duruş ve görüşlerini tahkim etmek için zaman zaman dinî referanslara atıfta bulunmaktan sarf-ı nazar etmediğini görüyoruz. Bu esnada koca koca çamların devriliyor olmasına “işin tabiatındandır” deyip geçer misiniz, yoksa oturup saçınızı-başınızı mı yolarsınız, artık orası size kalmış…

Akşam’dan Atılgan Bayar’ın 27 Kasım tarihli yazısı bu bağlamda son derece çarpıcı bir örneği oluşturuyor. “Türk İslamı’nın geninde olan Maturidi itikadı(nın) Mustafa Kemal ve CHP tarafından kurumsallaştırıldı(ğını)” söyleyen Bayar, Cumhuriyetin kuruluş yıllarında Meclis kürsüsünden bir konuşma yapan “Sait Bey” diye birinin M. Kemal’in talimatıyla “Biz amelde Hanefi itikatta Maturidiyiz” dediğini aktarıyor. Hatta yine M. Kemal’in, “Muhammed Hilmi Yazır” adlı birsine tefsir yazdırdığı bilgisini veriyor ve arkasından İmam Maturidi’nin tanıtımına geçiyor: “daha 900’lü yılların ilk yarısında laikliği İslam içinde görmüş ve üretmiş bir Kelam’cı”!!

İmam el-Mâturîdî’nin bunu nasıl yaptığını merak edenleri de düşünmüş Bayar ve gerekli açıklamayı vermiş sağolsun: “(Maturid’ye göre) Devlet yöneticileri meşruiyetlerinin kaynağını ilahi bir güçten alamazlar! Bu İslam’a aykırıdır. Onun döneminde devlet yöneticilerinin ‘Yeryüzünün Sultanı’ gibi ifadeler kullanması şiddetle eleştirildi, cuma hutbelerinden bu sözler çıkartıldı…”

“Bizi bugün fundemantalizme zemin hazırlayan Arap-Selefi ekolünden ayıran ise Maturidi’nin yolunu takip etmiş olmamız ve onun öncülü Eşariye ile aramıza mesafe koymamız” imiş Bayar’a göre.

Daha sonra Bayar sözü CHP’nin “çarşaf açılımı”na getirmiş ve böylelikle CHP’nin “Kurucu Kaynaklara döndüğü” tesbitini yapmış. Yani CHP bu atraksiyonla aslına, Atatürk döneminde kurumsallaştırılan Maturidiliğe dönüyormuş!

CHP’nin bu atraksiyonunun hangi maksada matuf olduğu ile iştigal edecek değilim. Bu konuda siyaset yorumcuları fazlasıyla yorum yapıyor zaten.

“Sait Bey” ve “Muhammed Hilmi Yazır”ın kimler olduğunu elbette tahmin etmişsinizdir. İmam el-Mâturîdî’nin “Eşariye” diye bir “öncülü” bulunduğu tesbiti hakkında da söyleyecekleriniz vardır mutlaka. Dolaylısıyla bu nokta üzerinde de durmayacağım.

Beni derin derin düşündüren şu “devlet yöneticilerinin meşruiyetlerinin kaynağını ilahi bir güçten alamamaları” konusu. Bayar bunu İmam el-Mâturîdî’nin “Dinin iki kaynağı vardır: Biri akıl… Diğeri nakil…” dediğini aktardıktan sonra zikrediyor. Ve buradan da İmam el-Mâturîdî’nin “İslam içi” bir laiklik gördüğü ve ürettiği sonucuna varıyor.

Bayar’ın cümlesi hayli manidar. Tahlil ettiğimizde ortaya çıkan durum şu:

– İslamî esaslara göre şekillenmiş bir devlet ve toplum yapısında meşruiyetin kaynağı Kur’an ve Sünnet’tir.

– Her ikisi de vahye, Bayar’ın tabiriyle “ilahi güç”e dayanır.

– Yöneticinin meşruiyeti de Kur’an ve Sünnet’ten kaynaklanmak durumundadır tabii olarak.

Dolayısıyla şöyle demiş oluyor Bayar: İmam el-Mâturîdî’ye göre İslam devletinin yöneticisi, iktidarının meşruiyetinin kaynağını Kur’an ve Sünnet’ten alamaz!! Bu, İslam’a aykırıdır!!

Burada bir Türkçe zafiyeti var diyelim ve üzerinde fazla durmayalım diyeceğim ama, arkasından gelen tesbit görmezden gelinecek gibi değil: “Onun döneminde devlet yöneticilerinin ‘Yeryüzünün Sultanı’ gibi ifadeler kullanması şiddetle eleştirildi, cuma hutbelerinden bu sözler çıkartıldı…”

İmam el-Mâturîdî’nin, dönemin Semerkand’ına (hatta genel olarak Maveraünnehir’e) hakim olan Samanoğulları idarecileri ile arasının pek hoş olmadığı bilinmektedir. Ancak bu, ulemanın “zalim idareciler” karşısındaki tavrının tipik bir yansımasından başka bir şey değildir. İnsanın, yeryüzünde Allah’ın dinini izhar etmek için halife kılındığını[1]Bkz. Te’vîlâtu’l-Kur’ân, I, 77. söyleyen birisinin, yöneticiliğin meşruiyet kaynağı konusunda Bayar’ın iddia ettiği tavırda olması elbette muhaldir…

İmam el-Mâturîdî’nin hayatı hakkında çok fazla şey bilinmemektedir. Muhtemelen Bağdat, Basra, Kûfe gibi merkezî şehirlerden uzak bir hayat sürmüştür. Yine biyografisini veren çalışmalardan anlaşıldığına göre “Maturîdîlik”, İmam el-Mâturîdî’nin vefatından ancak yüzyıllar sonra bir ekol olarak anılmaya başlamıştır. Dolayısıyla “Onun döneminde devlet yöneticilerinin ‘Yeryüzünün Sultanı’ gibi ifadeler kullanması şiddetle eleştirildi, cuma hutbelerinden bu sözler çıkartıldı…” gibi ifadeler, –hayli şüpheli ya– şayet bir temele dayanıyorsa, münhasıran zalim idarecilere matuftur. Bu ifadelerin altında başka türlü bir mana aramak, öküzün altında buzağı aramaktır…

Aslı Fars kökenli İmam Ebû Hanîfe’ye dayanan Mâturîdîlik’ten yahut Hanefîlik’ten “laiklik” ya da “Türk İslamı” çıkarma gayretleri keşke “tartışmaya değer” verilere ve seviyeli çalışmalara dayansa da ciddiye alıp tartışsak diyesim geliyor. Meseleye Bayar seviyesinde yaklaşılması ise sadece acı acı güldürüyor. Okuyan için de, tartışan için de, hatta yazan için de zaman kaybından başka birşey değil. Yazık… Gerçekten yazık…

Milli Gazete – 20 Aralık 2008

Kaynakça/Dipnot

Kaynakça/Dipnot
1 Bkz. Te’vîlâtu’l-Kur’ân, I, 77.