“İlim-siyaset ilişkisi” bağlamında Eyyubiler’i “özel” yapan, sadece daha önce yazdıklarım değil. Hatta konumuz bakımından onlardan daha önemlisi, devrin rical-i devletinden neredeyse tamamının, aynı zamanda “kalbur üstü” ilim adamı sınıfından olarak anılmayı fazlasıyla hak etmiş olmasıdır.
Eyyubiler’in bu babda öne çıkan alim yönetici (veya yönetici alim) simalarından ilki elbette Selahaddin Eyyubi’dir. Kaynakların zikrettiğine göre Selahaddin’in “özel ilgisi” Hadis sahasında yoğunlaşmıştır. Sefer esnasında bile Hadis meclisi tertip ettiğini bildiğimiz bu mücahid sultan, memleketinin özellikle “âli isnad” sahibi Hadis alimlerinden senediyle Hadis dinlemeye özen gösterirdi. Bu maksatla saraya gitmekte bir beis görmeyen ulemayı saraya davet ederek, bunu vera ve takva açısından uygun görmeyen ulemanın da bizzat ayağına giderek Hadis dinlediği bilinmektedir. İleri gelen devlet ricali ve kardeşleriyle birlikte İskenderiye’ye giderek, bir önceki yazıda adlarını zikrettiğim es-Silefî ve diğer Hadis ulemasından Hadis dinlemesi bu tavrına bir örnektir. İbn Şeddâd’ın en-Nevâdiru’s-Sultâniyye‘sinde bu konuda başka anekdotlar da zikredilmektedir.
Selahaddin, Hadis yanında Fıkıh, Ensâb, Tarih ve Siyer konularında da vukufiyet sahibi idi.
Eyyubiler’in alim yöneticilerinden bir diğeri de, Selahaddin Eyyubi’nin yeğeni –”el-Meliku’l-Muazzam– lakabıyla anılan İsa b. Yusuf’tur. Bir önceki yazıda da değindiğim gibi önceleri Hanbelî mezhebinde iken, Sıbtu İbni’l-Cevzî’nin etkisiyle Hanefî mezhebine geçen bu zat, el-Hatîbu’l-Bağdâdî’nin Târîhu Bağdâd‘da İmam Ebû Hanîfe hakkında zikrettiği ta’n-u teşnilere, es-Sehmu’l-Musîb fî Kebidi’l-Hatîb adıyla bir reddiye yazmıştır.
(Bu reddiye gerek müstakil olarak, gerekse Târîhu Bağdâd ile birlikte basılmıştır. Bildiğim kadarıyla bu eser Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye tarafından iki kere basılmıştır. İlk baskı müstakil bir kitap halinde (Beyrut-?), ikincisi ise Târîhu Bağdâd‘ın, zeylleriyle birlikte yapılan baskısının XX. cildi olarak (Beyrut-1417/1997) neşredilmiştir. Ancak bu ikinci baskıda müellif ismi, İbnu’n-Neccâr olarak görünmektedir. Târîhu Bağdâd‘a zeyl yazmış olan İbnu’n-Neccâr’ın el-Hatîbu’l-Bağdâdî’ye reddiye yazdığına dair herhangi bir bilgiye ulaşamadım. Kaldı ki, kapağında İbnu’n-Neccâr adının zikredildiği bu cilt, muhteva olarak diğerinin tamamen aynısıdır. Ayrıca İbnu’l-Cevzî’nin de el-Hatîbu’l-Bağdâdî’ye es-Sehmu’l-Musîb fi’r-Redd ale’l-Hatîb isimli bir reddiyesi bulunduğunu el-Meliku’l_Muazzam’ın mezkûr eserinden öğrendiğimizi de burada bir not olarak ekleyelim.)
el-Kevserî merhum, Te’nîbu’l-Hatîb‘de mezkûr eserini kaynak olarak kullandığı ve kendisinden “âlimu’l-mulûk” (sultanların alimi) ve “meliku’l-ulemâ” (alimlerin sultanı) tabirlerini kullandığı el-Meliku’l-Muazzam, Fıkıh ilmine de el-Câmi’u’l-Kebîr‘i şerhedecek derecede vakıftır. İmam Ahmed’in Müsned‘ini de dinlemiş –ve bu eserden istifadeyi artırmak için “ale’l-ebvâb” tertib edilmesini de emretmiş– olan bu zat, ilmî meselelerde münazara yapacak ve fetva verecek seviyede kendisini yetiştirmişti.
Milli Gazete – 17 Mayıs 2003