İbrahim Canan Hocanın Ardından

Ebubekir Sifil2009, Ekim 2009, Gazete Yazıları

İlk defa bir çevirisiyle tanımıştım hocayı. Hayatımın dönüm noktalarından birini oluşturan bir eserin çevirisiydi o. İ’lâu’s-Sünen’in üç mukaddimesinden Hadis Usûlü’ne dair olanı: Kavâ’id fî Ulûmi’l-Hadîs.

Allame Abdülfettâh Ebû Gudde merhumun o nefis ta’likleri ile müstakil olarak da basılan bu eseri Canan hoca Yeni Usûl-i Hadîs adıyla dilimize kazandırmıştı. Dili nisbeten ağır bulunmuş olsa da, insanı hemen sarıveren ve eserin mana ve maksadıyla örtüşen bir üslup tutturmuştu hoca bu çevirisinde. Bu eseri okuyup da tesirini üzerinde hissetmeyen olmuş mudur acaba!

Sonra bir daha basılmadı bu eser. Hoca, kimi yerlerini gözden geçirerek bu eserin yeni baskısını yapmak yerine, muhtevasını, bilahare Kütüb-i Sitte Muhtasarı Tercüme ve Şerhi adıyla[1]Daha sonraki baskılarda eserin adına “Hadis Ansiklopedisi” tabirinin eklenmesi, belki ticarî bakımdan avantaj sağlamıştır; ama isim-müsemma çatışmasına yol açtığında ve … Continue reading basılan 18 ciltlik o muhalled çalışmasının[2]İbnu’l-Esîr’in Câmi’u’l-Usûl’ünün İbnu’d-Deyba’ tarafından Teysîru’l-Vusûl adıyla yapılan ihtisarının tercüme ve şerhidir. birinci cildinde başlayıp ikinci cildinde devam eden Hadis Tarihi ve Hadis Usulü ile ilgili mukaddimede yansıtmayı tercih etti.

Bıraktığı eserlerin  sayısı Allahu a’lem 40’a baliğ olmuştur. Milletimizin istikametinin bilhassa Hadis/Sünnet ilimleriyle uğraşan, bu sahada kariyer/ün yapıp ekmeğini bu yoldan kazananlar eliyle karartıldığı bir zamanda o, iştigal ettiği sahanın nezaket ve hassasiyetini müdrik bir ilim adamı ciddiyetiyle hareket etti. İnsanların, bilhassa akademik çevrelerde “Ehl-i Sünnet” kavramını telaffuz etmeye –hayfâ ki– çekinir olduğu bu zamanda o bunu hiçbir komplekse kapılmadan dillendirdi.

Sadece bu değil; işinin ehli bir Hadis hocası olarak “çevre” meselesiyle ilgilendi mesela. Bu problemi Sünnet-i Seniyye nokta-i nazarından teşrih masasına yatırdı. Pek çok “meslekdaş”ı Sünnet’in –tabirimi mazur görün– altını oymaya çalışırken o, kültür ve medeniyet meseleleriyle Sünnet zemininde alakadar oldu. Bu sahada da kitap yazıp görüş beyan etti. Sünnet olmadan müslümanca bir dünya inşa edilemeyeceğinin farkındaydı. Eserleriyle bunu fiilen ortaya koymuştu.

Ailenin birey ve toplum hayatında oynadığı kritik rolün çok iyi farkında olduğunu, “Aile Okulu” projesinden anlıyoruz. Tıbb-ı Nebevî sahasında kurmayı tasarladığı Enstitü de modern değer-sizlik-ler tarafından kuşatılmış insanımıza farklı ve önemli bir pencere açabilirdi hayata geçirilebilmiş olsaydı.

Hoca bütün bunları yaparken gösterişe, şan ve şöhrete hiç iltifat etmemesiyle de farklı bir örneklik sergilemişti. Ona televizyon ekranlarında öyle sıklıkla rastlamak mümkün değildi mesela.

70’ine merdiven dayamış olmasına rağmen dinamizminden bir şey kaybetmemişti. Akademik görevinden emekli olduğu halde konferanslarıyla insanımızı aydınlatmaya devam ediyordu.

Sünnet-i Seniyye’yi hayatının merkezine yerleştirmiş, Bediüzzaman çizgisinin samimane takipçisi bir ilim adamı olarak yaşadı.  “Ölülerimizi hayırla anma” hasleti ve hassasiyeti çerçevesinde Prof. Dr. İbrahim Canan hocanın hayırlı amel ve hizmetlerine şahitlik, aile ve yakınlarına sabr-ı cemil niyaz ederim.

Kabri nur olsun.

İnnâ lillâh ve innâ ileyhu râci’ûn.

Milli Gazete – 17 Ekim 2009

Kaynakça/Dipnot

Kaynakça/Dipnot
1 Daha sonraki baskılarda eserin adına “Hadis Ansiklopedisi” tabirinin eklenmesi, belki ticarî bakımdan avantaj sağlamıştır; ama isim-müsemma çatışmasına yol açtığında ve kitabın sistematiği konusunda bir ölçüde de olsa okuyucuda yanlış kanaat oluşturduğunda şüphe yok. Aynı durum Prof. Dr. Vehbe ez-Zuhaylî’nin el-Fıkhu’l-İslâmî ve Edilletuh isimli eserinin çevirisinde için de söz konusu.
2 İbnu’l-Esîr’in Câmi’u’l-Usûl’ünün İbnu’d-Deyba’ tarafından Teysîru’l-Vusûl adıyla yapılan ihtisarının tercüme ve şerhidir