Çoğu kimse içim “malumun ilamı” olsa da, Hanefi mezhebi-Hadis ilişkisi konusunda bazı okuyucuların kanaat netliğine kavuşma ihtiyacını karşılamak için bu meseleyi –kısaca da olsa– bir daha ele almadan edemedim.
İbn Hazm, İbn Teymiyye, İbnu’l-Kayyım, İbn Hacer gibi farklı mezheplere mensup alimlerin başta İmam-ı Azam olmak üzere Hanefi mezhebi imamlarının –değil sahih hadisi–, zayıf hadisi bile kıyastan önde tuttuğunu tasrih eden ifadeleri ortadayken, bu mezhebin Hadis’i ihmal ettiği ya da Hadis müktesebatının “yetersiz” olduğu yolundaki iddialar havada kalmaya mahkûmdur. Buna bir de mezhebin dayandığı hadisleri ve –yine farklı mezheplere mensup alimlerce kaleme alınmış olan ve– mezhep imamlarının Hadis konusundaki yetkinliğini ortaya koyan eserlerin mevcudiyetini eklediğimizde, tarihte yaşanmış olan ve tarihte kalması gereken talihsiz bir olguyu kör bir taassupla canlı tutma gayretlerini anlamak gerçekten mümkün olmuyor. İmam Ebû Hanîfe’nin nisbeten geç bir dönemde derlenen Müsned‘leri, İmam Ebû Yusuf ve İmam Muhammed’in Âsâr‘ları, yine İmam Muhammed’in el-Muvatta ve el-Hucce‘si, İmam et-Tahâvî’nin Şerhu Ma’âni’l-Âsâr‘ı, ez-Zeyla’î’nin Nasbu’r-Râye‘si, İbnu’t-Türkmânî’nin el-Cevheru’n-Nakî‘si, İbn Kutluboğa’nın et-Ta’rîf ve’l-İhbâr‘ı, el-Aynî’nin el-Umde ve el-Binâye‘si, İbnu’l-Humâm’ın Fethu’l-Kadîr‘i, ez-Zebîdî’nin Ukûdu’l-Cevâhir‘i ve nihayet et-Tanevî’nin İ’lâu’s-Sünen‘i, Hanefî mezhebinin Hadis’le amel konusundaki tutumunun ortaya konduğu çalışmalar arasında ilk akla gelen matbu eserlerdir.
Mezhebin Hadis’e muhalefet ettiği iddiasının bugüne kadar –Hilafiyat kitaplarında ve mufassal fıkhî eserlerde üzerinde durulan ve karşı çalışmalarla cevaplandırılmış olan müteferrik tekil meselelere ait iddialar dışında– derli toplu biçimde somuta dökülebildiği gayretler İmam el-Buhârî’nin, es-Sahîh‘in muhtelif yerlerinde İmam-ı Azam’ı kastederek “Kâle ba’du’n-nâs” formülasyonuyla ifade ettiği 18 mesele ile İbn Ebî Şeybe’nin el-Musannef‘in sonunda yer verdiği özel bölümde zikrettiği 125 meseledir. Bu meseleler mezhebin hadisçileri tarafından doyurucu biçimde cevaplandırılmıştır. el-Aynî’nin el-Umde‘si, Abdülgani el-Meydânî’nin Keşfu’l-İltibâs‘ı, M. Zahid el-Kevserî’nin en-Nüketu’t-Tarîfe‘si bunlardandır.
Bu yazıyı, son bir noktaya daha dikkat çekerek bitirelim. Erbabının yakından bildiği gibi İmam Ebû Hanîfe’nin Hadis konusundaki mevkiini mevzu-i bahs edinen pek çok eserde, ez-Zehebî’nin onu Tezkiretu’l-Huffâz‘da zikretmiş olması, Hadis hafızı olduğunun delili olarak gösterilen hususlar arasında yer alır. Oysa ez-Zehebî’nin bu eserde zikrettiği herkes Hadis hafızı değildir. ez-Zehebî, Siyeru A’lâmi’n-Nübelâ‘da (XII, 588) İmam eş-Şâfi’î’nin talebesi ve bu mezhebin imamlarından er-Rebî’ b. Süleyman el-Murâdî’nin biyografisini verirken şöyle der: “Hadis hafızlarından sayılmamıştır. (Böyleyken) ona bu eserimde ve Tezkire‘de yer vermemin sebebi Fıkıh ve Hadis’teki imameti ve şöhretidir.”
Bu durum, İmam Ebû Hanîfe’nin Tezkiretu’l-Huffaz‘da zikredilmesinin, teknik anlamda Hadis hafızı olarak vasfedilmesi için tek başına yeterli bir dayanak olmadığını gösterir. Nitekim ez-Zehebî, İmam Mâlik, İmam eş-Şâfi’î ve İmam Ahmed hakkında kullandığı “Hâfız” tabirini, mezkûr eserinde –hatta Nübelâ ve Menâkıb‘da da– İmam Ebû Hanîfe hakkında kullanmamıştır. Hatta Tezkire‘de yer verdiği bazı kimselerin merviyyatının 100 veya 200 civarında olduğunu bizzat kendisi tasrih etmiştir. Bu söylediğim, İmam Ebû Hanîfe’nin Hadis birikiminin, “Hadis hafızı” olarak nitelendirilmeye yetmeyecek seviyede olduğu kanaatini taşıdığım anlamına gelmez elbette. Sadece Tezkiretu’l-Huffâz hakkında teknik” bir inceliğe dikkat çekmek istedim.
Milli Gazete – 10 Aralık 2002