Dünyanın “global bir köy” olarak ifade edildiği modern çağda özleyecek bir köyden mahrum bırakıldığımızdan mıdır, yoksa “sıla”nın temsil ettiği değerlerin kaybolmasından mı, “gurbet” kelimesi sözlüğümüzden sessiz sedasız çekilivermiş durumda, farkında mısınız?
Sılasını terk etmek zorunda kalan yiğidin, “gurbet”te başına gelenlerden şikâyeti, aslında aileden, ahbapdan, komşudan, mahalleden cüdâlığı içine sindirememesinin bize özgü dışa vurumudur. Zira onlardan ayrı kalmak, onlarla anlamlı olan değerlerin ördüğü dünyanın uzağına düşmek demektir. Dağlara, yollara “araya girmek”le suçlayıp sitemler gönderilmesi bundandır…
Evinden, memleketinden ayrı kalmak dünyanın her yerinde herkesin yaşayabileceği bir durum olmakla birlikte, “gurbet” kelimesinin böylesine duygu yoğunluklu zengin bir çağrışım alanına sahip oluşunun tamamen bize özgü bir durum olması, üzerinde durmaya fazlasıyla değer bir husus…
Gurbet duygusunu bütün canlılığı ile benliğinde bir hüzün halesi olarak yaşatan insanın ait olduğu dünya ile “özgürlük” tutkunu modern insanın ruh hali arasındaki mesafe, bizim aidiyetlerimizle modernitenin temsil ettiği değer(sizlik)ler arasındaki uçurum ile doğru orantılıdır.
Yaşadığımız durum öyle büyük bir savrulmuşluğu ifade ediyor ki, Efendimiz (s.a.v)’in, gurbette ölenin şehit mertebesine ulaştığını ifade eden mübarek sözüne, hatta –Medine’de vefat etmenin faziletine rağmen– Medine’de doğup yine orada vefat eden bir sahabî hakkında, “Keşke başka bir yerde ölmüş olsaydı” buyurmasına bilincimizde somut ve canlı bir karşılık bulmakta güçlük çekiyoruz.
Modernleşme projesinin nesnesi kılınmış insanımız için “gurbet” ve “sıla” kavramları yer değiştirmiştir; köyden “kurtulup” kente “kavuşmak” vardır artık. Kendi ülkesinin sınırları içinde bir yerden başka bir yere gitmek zorunda kalışını bile “hasret”le yaşama ağırlığına katlanma olarak algılayan kişiden, ülke dışında yaşamayı bir “ayrıcalık imkânı” olarak gören kişiye evrilmiş insanımız, “kültür değişmesi” olgusunun somut ve çarpıcı bir örneğini oluşturuyor.
Yaşadığımız değişiklik, sadece –hâlâ mevcutsa– “gurbet” duygusunu hissedenler bakımından değil, “garib”e gurbet olan sılasında yaşayan bakımından da vahim. Gariplere karşı son derece hassas davranan insan gitmiş, yerini umursamaz, duyarsız insan almıştır. Onun kaybettiği değerler de en az “gurbet” kavramı kadar uzağımızda.
Çağrıştırdığı bütün değerlerle birlikte “gurbet” olgusunun bu denli uzağına düşmüş olmamızın, dünyada bir “garip” gibi yaşamamızı öğütleyen dünya görüşünü terk edecek ölçüde sekülerleşmekten kaynaklanmadığını kim iddia edebilir?…
Milli Gazete – 10 Mayıs 2003