Gündem

Ebubekir Sifil2002, Gazete Yazıları, Gündem, Konularına Göre, Nisan 2002

Bazı okuyucular bu köşede “sıcak gündem” konularının işlenmeyişini garip karşıladıklarını belirtiyor ve bunun sebebini soruyor. Bu köşenin takipçileri için cevabının sorun olmadığını düşündüğüm bir soru bu; ama yine de bir açıklama yapmaya ihtiyaç bulunduğu anlaşılıyor.

Gazete okuyucusunun gündemi izleme ve okuduğu gazetenin gündem maddesi/maddeleri hakkındaki yaklaşımını öğrenme arzusu, yazarlardan birisinin “kendi gündemi” ile sınırlı yazıları sebebiyle hayata geçirilme şansını kaybetmez. Elbette sıcak gündemi yansıtmak günlük bir gazete için mevcudiyetinin gereği olduğundan, o gazetenin bütün yazarlarının müştereken bu gerekliliği göz ardı etmesinin normal olduğu söylenemez. Bununla birlikte gazetesinde sıcak gündeme sıkışıp kalmayan, farklı ilgi alanlarında kaleme alınmış yazılar bulmanın da okuyucunun (en azından bir kısmının) hakkı olduğunu düşünüyorum ve bana göre asıl böyle bir renkliliği okuyucusuna sunamayan bir gazete için “eksiklik”ten söz edilmelidir.

İkinci olarak benim için “kalıcı gündem”, “sıcak gündem”den çok daha önemlidir. Bunu bir önkabul olarak benimsemiş bir yazar, –hele  günlük bir gazetede yazıyorsa­– “iyi” bir yazar olmamakla eleştirilme riskini de göze almalıdır. Ama bu riskin göze alınmaya değer olduğunu, sadece bu köşe ile sıcak irtibat halinde bulunan gönül dostlarından gelen feed-back’ler değil, aynı zamanda ve daha fazla olarak “kalıcı gündem” oluşturmanın hayatiyeti ifade ediyor.

Eğer “iyi” bir yazar, “kalıcı gündem”ini okuyucusuna gereği gibi aktarabilmişse –ki bunun öyle kolay bir mesele olmadığı ne kadar vurgulansa yeridir–, “sıcak gündem” konusunda, okuyucusunun, onun bakış açısını somut ve müstakil yazılar haline getirilmemiş olsa da sezmesi, hatta “bilmesi” işten değildir.

Tam bu noktada, bütün bu söylediklerimin kabul edilemeyeceğini, çünkü “kalıcı gündem”in, gazete yazısı formatıyla sınırlı kalmak durumundaki bir faaliyetle gerçekleştirilmeye çalışılmasının yanlış olduğunu aklından geçirenler olursa, işte buna itiraz etmem söz konusu olamaz. Hatta daha da ileri giderek, benim yapmaya çalıştığım şeyde ısrar edilerek  “iyi” bir köşe yazarı olunamayacağını söyleyebileceklere de hak veririm.

Ama kendimi savunmak adına son bir hamle yaparak burada da derim ki: Okuyucuyla bu denli canlı bir iletişim kurma imkânını başka bir yerde bulamayacağının farkında olan bir yazar olarak bu fırsatı niye tepeyim ki! Eğer benim tek başıma “sıcak gündem”den kopuk durmamın kimseye bir zararı dokunmuyorsa, buna karşılık “gündem dışı” yazmak suretiyle hayatî bir boşluğun dolmasına şu veya bu oranda katkıda bulunabiliyorsam, “kötü” bir yazar olarak nitelendirilme pahasına tarihe notlar düşmeye devam etmeyi tercih hakkımı kullanmakta tereddüt etmem.

Yazdıklarımın, sözünü ettiğim hayatî boşluğun dolmasına hiçbir şekilde katkı sunmadığını düşündüğüm anda ise Efendim (s.a.v)’e uyarak “faydasız işten Allah’a sığınır” ve yazma faaliyetini ilelebet terkederek yerimi faydalı işler yapabileceklere bırakırım.

 Nisan 2002 – Milli Gazete