Bilindiği gibi nübüvvet-risalet ayırımı İlm-i Kelam’ın ilgilendiği temel meselelerden birisidir. Kur’an’ın bazı peygamberler hakkında sadece “nebi” sıfatını, bazıları hakkında sadece “resul” sıfatını ve bazıları hakkında da her iki sıfatı bir arada kullanması bu iki kavram arasında önemli bir farklılık olduğunu gösteren temel bir işarettir. Keza Hz. Peygamber (s.a.v)’in bu iki kavram arasında muhteva farkı bulunduğunu gösteren hadisleri de bu bağlamda yerleşik anlayışın oluşmasına kaynaklık etmiştir.
Buna göre “nebi”, Yüce Allah’tan kendine mahsus vahiy (vahy-i metlüvv) almayan, ve fakat vahyin başka bir türü ile muhatap olmak haysiyetiyle kendisinden önceki “resul”ün şeriatını devam ettirme görevi bulunan peygamber demektir.
“Resul” de, Yüce Allah’tan, kendine mahsus vahiy (vahy-i metlüvv) alan ve kendisinden önceki peygamber(ler)in şeriatinden farklı hükümler ihtiva eden bir şeriat getiren peygamberdir.
Dilimizde her iki kavramın (tıpkı benim yukarıdan beri yaptığım gibi) “peygamber” tabiriyle ifade ediliyor olması, bu teknik ayrım sözkonusu olduğunda dikkatlice kullanılması gereken bir kelime ile karşı karşıya bulunduğumuzu göstermelidir.
“Nebi” peygamberlerin peygamber olarak ne suretle vazifelendirildiği, gayr-i metlüvv (Kitap dışı) vahiy-peygamber ilişkisi bakımından son derece önemli ve açıklayıcıdır.
Tarih içinde nebi olarak gönderildiği noktasında malumat sahibi kılındığımız peygamberlerin hangi vasıtayla bu görevi deruhte etmekle yükümlü kılındıkları konusunda bize, bu noktayı teorize etmemize yetecek oranda malzeme intikal etmiş değildir. Dolayısıyla eldeki malzeme üzerinde yapacağımız analitik gözlem dışında fazla bir hareket alanımız bulunmamaktadır.
Şunu demek istiyorum: Teorik olarak bir “nebi”nin, peygamber olarak görevlendirildiğini bilmesinin iki yolu vardır:
- Kendisinden önceki bir peygamber (“nebi” ya da “resul”) tarafından kendisine bu görevin verildiğinin tebliğ edilmesi, haber verilmesi.
- Kendisinin gayr-i metlüvv (Kitap dışı) bir vahiy ile peygamberlik görevi ile yükümlü kılındığını öğrenmesi, bilmesi.
Birinci ihtimalin tek ihtimal olduğunu söylememize yetecek miktar ve mahiyette malzemeye sahip olmadığımız ortadadır. Hz. Musa-Hz. Harun örneğinde olduğu gibi bazı spesifik durumlar dışında “nebi”lerin her zaman başka bir “nebi” veya “resul” ile çağdaş olduklarını kesin bir hüküm halinde ifade edemiyoruz.
Öyleyse birinci ihtimali de dikkatte tutarak şunu söylememiz yanlış olmaz: Bir nebi her zaman başka bir nebi veya resul tarafından peygamberlik göreviyle vazifelendirildiğini haber almamış olabilir. Yani kendisi herhangi başka bir peygamberle bu anlamda “organik” bir ilişki içinde bulunmaksızın da peygamber olarak görevlerdirilebilir ki, işte bu, gayr-i metlüvv (Kitap dışı) bir vahiyle olmak durumundadır.
Efendimiz (s.a.v)’in hem “nebi”, hem de “resul” olduğu bizzat Kur’an tarafından haber verilmiştir. Resul tarafının vahy-i metüvv ile irtibatlı olduğu açıktır. Nebi tarafının ise gayr-i metlüvv vahiy ile irtibatlı olduğunu söylememizin böyle bir bağlam içinde yanlış olmaması gerektiğini düşünüyorum. Ne dersiniz?
Şubat 2002 – Milli Gazete