Bu köşeyi düzenli olarak izleyenler, Fethullah Gülen hocaefendi ve hareketi hakkında pek çok eleştiri yazısı okudular bugüne kadar. Bundan sonra da –ister aslî konularda olsun, isterse fer’î konularda– Ehl-i Sünnet çizginin kabulleriyle örtüşmeyen, ya da siyasî ve stratejik olarak Müslüman halkın ve ümmetin menfaatlerine aykırı düştüğünü düşündüğüm hususlarda değerlendirme ve fikir beyan etme hakkımı sonuna kadar kullanmaya devam edeceğim. Bu köşeyi işgal ettiğim sürece bunun benim için sadece bir hak değil, aynı zamanda bir vazife olduğunu düşünüyorum.
Bu çerçevede Hocaefendi hareketinin Bediüzzaman merhum çizgisiyle ayrıştığı noktalardan Dinlerarası diyalog faaliyetlerine, Akaid/Kelam’a müteallik hususlardan Usul-i Fıkıh meselelerine kadar birçok alanda deklare ettiği görüşleri tartışma konusu yaptım. Bütün bu hususlarda görüş beyan ederken bir hususu hep hassasiyetle gözetmeye dikkat ettim: Üzerinde konuştuğumuz meseleler “İslam’ın meseleleri”dir ve elbette muhataplarımız müslümandır. Meselenin bu yönünü tartışma konusu yapmak sadece “abesle iştigal” değil, aynı zamanda bedihiyyattan olan bir konunun tartışılması anlamına gelir.
Hocaefendi’nin ya da bağlılarının benim hakkımda ne düşündükleri önemli değil. Keza onlar benim müdafaama ihtiyaç duymuyor olabilir, kendilerine yapılan haksız ithamlara daha örgütlü ve güçlü bir şekilde karşılık verebilir. Ama bütün bunlar, bir müslümana yapılan haksızlık karşısında bana susma hakkı vermez.
Bu itibarla İleri Yayınları tarafından neşredilen Fethullah Müslüman mı isimli kitapta zorlama birtakım korelasyonlar kurarak Hocaefendi’nin Bahai olduğunu iddia eden yazar Semih Tufan Günaltay’a katılmadığımı açıkça söylemek durumundayım.
Adı geçen çalışmasında yazar, Bahailik ile Batıniliğin aynı şey olduğunu, buradan Bediüzzaman merhuma uzanan bir Batınîlik çizgisinin mevcut olduğunu, hatta “Fethullah” isminin dahi Bahailik’le ilintisi bulunduğunu ileri sürüyor ki, bunların ilmî ve ciddi birer delil olmadığı ortadadır.
Yine kitapta ileri sürülen argümanlardan bir kaçı da şöyle:
– Bahaîler cenazelerini İslam inanışının tersine, mermer lahitler içinde gömerler. Saidi Nursî de vasiyetinde cesedinin lahitin içine konulmasını istemiştir. Madem Müslümandı neden böyle gömülmesini istemiştir?
– Bahaîlerde ibadete başlama yaşı 16’dır. Fethullah Gülen de bir kitabında şöyle demektedir: “16 yaşıma kadarki dönemi çocukluk dönemi sayıyorum.”
– Bahaîlikte el öptürmek kesinlikle yasaktır. Fethullah Gülen de el öptürme konusunda şöyle diyor: “Fevkalade rahatsızlık duyuyorum. El öptürme prensibim hiç yoktur.”
– Bahaîler, camiye girmez, cemaatle namaz kılmaz. Sadece cenaze namazı kılarlar. Gülaltay’a göre, Hocaefendi’nin de cenaze namazı dışında camiye girip namaz kıldığını şu ana kadar kimse görmemiştir!
– Bahaîlikte kurban kesilmez. Ünlü Fethullahçı bilim adamlarından birisi de katıldığı bir tartışma programında kurban kesmeyi hayvan katliamı olarak nitelendirmiştir.
– Bahaîlikte, herkes malının yüzde beşini, toplumun başında bulunan 19’lar heyetine vermek zorundadır. Fethullahçı organizasyon ve vakıfların başındaki yönetim kurulu da 19 kişidir.
Çoğu asılsız ve yanlış bilgiye dayalı, objektiflikten uzak olan bu ve benzeri itham ve kurguların, bir müslümanı Bahai ilan etmek için asla ciddiye alınamayacağı açıktır.
Hocaefendi’nin ve bağlılarının politikalarını, söylemlerini, stratejilerini ve hareket zeminini tasvip etmek zorunda değiliz. Ama Hz. Ali (r.a) ile mücadelesini fırsat bilerek Hz. Mu’âviye (r.a)’a taraftarlık görüntüsü altında İslam ülkesinin sınırına yığınak yapan Bizans imparatoruna Hz. Mu’âviye (r.a)’ın mukabelesinin[1]Bkz. İbn Kesîr, el-Bidâye, VIII, 122 de anlattığı gibi bu başka şeydir, müslümanın hukukunu muhafaza etmek başka şey…
Milli Gazete – 4 Ağustos 2008
Kaynakça/Dipnot
↑1 | Bkz. İbn Kesîr, el-Bidâye, VIII, 122 |
---|