İslam‘ın ilk dönemlerinde ortaya çıkan “fırkalaşma” olgusu, beraberinde son derece yoğun bir ilmî hareketlilik de getirmişti. O kaygan ve heterojen zeminde Ehl-i Sünnet ulemanın, Sahabe‘den devralınan sahih İslamî çizginin bir yandan gayrimüslimlere, bir yandan da dahilî bid’atçi fırkalara karşı müdafaası için gösterdiği gayret, sadece samimi bir bağlanışla değil, aynı zamanda yüksek bir ilmî performansla hedefe ulaşmıştı.
Daha önce de muhtelif vesilelerle vurgulamaya çalıştığım gibi, Kelamî fırkalar arasındaki mücadele, “farklı İslam telakkileri”nin çatışmasından başka bir şey değildir.
Sahabe döneminin sonlarından itibaren birkaç yüzyıl süren o hareketli dönemde vücuda getirilen ve sonraki yüzyıllarda tahkim edilerek devasa bir bibliyografya oluşturacak hacme gelen ilmî eserler bugünün dünyasının problemlerinin çözümünde bile bizlere rehberlik ediyorsa, burada ulemanın ortaya koyduğu performansı görmemek için ya art niyetli veya görme kusurlu olmak gerekir.
O sürecin, –büyük ölçüde sosyo-kültürel, antropolojik vb. sebeplerle varlığını sürdüren bir-iki istisna dışında– bu fırkaların tarih sahnesinden çekilmesiyle sonuçlanmasını sadece “siyasî iktidar” figürü ile açıklamak, ulemanın ilmî planda yürüttüğü mücadelenin belirleyici rolünü görmezden geldiği için şüphesiz eksik ve yüzeysel bir değerlendirme olur.
Elbette burada, söz konusu fırkaların hayata intibak kabiliyeti, kuşatıcılık ve daha da önemlisi varoluşsal nitelik bakımından “yaşayabilirlik” özelliğine yeterince sahip olamamasını da sonuca etkisi noktasında hesaba katmak gerekir…
Bugün İslam dünyasının bir “iç problemi” görüntüsüyle yaşanan da, İslam‘ın ilk yüzyıllarındaki duruma aşağı yukarı benzer bir süreçtir. İsmi öyle konmuş olmasa da, İslam dünyasında büyük ölçüde “dışarıdan pompalanan” din telakkileri, her türlü imkân, vasıta ve zemini kullanarak İslam üzerindeki operasyonel faaliyetlerini yoğun biçimde sürdürüyor.
Entelektüel/akademik çalışmalardan magazinel seviyeye kadar pek çok örgütlü/sistemli faaliyet, bizzat devletlerin de katılımıyla oluşturulan azman bütçelerle yürütülüyor. Bu bağlamda Oryantalizm hareketinden, onun beslediği İslamî modernizasyon gayretlerine, misyonerlik faaliyetlerinden ve Büyük Ortadoğu Projesi‘ne kadar birçok başlık zikretmek mümkün.
Bu çok boyutlu operasyonlarla baş edebilmek için elbette “damgacılık”tan daha fazlası gerekli.
Ne yazık ki hal-i hazırımız, durumu dengelemeye yetecek imkânlar bakımından son derece yetersiz. “İmkân” derken işin malî ve kurumsal veçhesini kast ediyorum. Yoksa ilmî derinlik ve entelektüel seviye bakımından “çok şükür” diyebileceğimiz vukufiyet ve birikim yok değil.
Muhterem Mehmet Şevket Eygi ağabeyin Bedir’den neşrettiği –ve okuyucunun ilgisine bağlı olarak devamının da geleceğini belirttiği– “Ehl-i Sünnet’i Müdafaa ve Bid’atleri Tenkid” isimli kitap, bu birikimi yansıtan güzel bir örnek.
Kolektif bir çalışmanın ürünü olan bu eserde, sahih İslamî çizginin ilmî müdafaasını amaçlayan çok sayıda telif-tercüme makale yer alıyor. Hayli yer işgal edeceği için burada muhtevasına giremeyeceğim –bendenizin de katkıda bulunmaya çalıştığı– bu çalışmada makaleleri yer alan isimler –kitapta yer alış sırasına göre– şunlar:
Ahmed Ali Aksoy, Ahmed Akgündüz, Ali Nar, M.S.Ramazan el-Bûtî, Juan Ricardo Cole, Müfid Yüksel, Tahsin Görgün, Muhammed Reşad, İbrahim Hatiboğlu, Osman Şimşek, Ayhan Tekineş, Bilgin Aydın, E.Sadettin Doruklu, Kutb Mustafa Senû, Nedim Yüksel, Yusuf Hanif, M.Hamdi Yazır, Ahmed Davudoğlu, Ömer Nasuhi Bilmen, Eşref Edib, Hakan Talha Alp.
460 sayfa hacmindeki kitapta yer alan makalelerin her biri bugüne ve yakın tarihe farklı açılardan projeksiyon yapıyor. Nasıl geçmişte ulema her dönemin fikrî/ilmî/ideolojik oluşum ve gelişmelerini Hak/Hakikat penceresinden okuyarak değerlendirmişse, bugün de aynı faaliyet –hatta artırılarak– yürütülmek durumunda. Geçmişin bizim için vazgeçilmezliği, özellikle Kelamî/itikadî gelişmeler bağlamında onu sürekli aynı kalıplar içinde tekrar ederek gündem karşısında anakronizme düşme tehlikesine yol açmamalı. Bu Din‘in her çağa hitap etmesi, aynı zamanda her çağın kendine mahsus gündemiyse/meselesiyle ilgilenmesi demektir.
Bu Din‘in bize kadar her türlü tahrip ve tahriften korunmuş olarak intikali, ilim adamları vasıtasıyla olmuştur. Onca yabancı fikir akımına, Haçlı seferine, Moğol istilasına, iç karışıklığa ve daha birçok iç-dış olumsuz etkene rağmen ayakta kalabilmişsek, bunda amil alimlerin rolü inkâr edilemez. Bu faaliyet bugün de yarın da devam edecektir. Yeter ki sizler dua, ilgi ve katkılarınızı esirgemeyin.
Not: Kitap bugün M. Şevket Eygi ağabey tarafından Bedir yayınevinde saat 13-16 arasında okuyuculara imzalanıyor.
İletişim için:
Bedir Yayınevi
Cağaloğlu Yokuşu, no: 6/8
(Vilayet civarı)
İstanbul.
Tel: 0212. 519 36 18 – 513 06 32
E-mail: [email protected]
Milli Gazete – 26 Mart 2005