“Siz Allah’ınız Rabb’in oğullarısınız…” (14/1)
“(…) Rab, bütün bu milletleri önünüzden kovacak, ve sizden büyük ve kuvvetli milletlerin mülkünü alacaksınız. Ayak tabanınızın basacağı her yer sizin olacak; sınırınız çölden, ve Libnan (Lübnan)’dan, ırmaktan, Fırat ırmağından garp denizine (Akdeniz) kadar olacaktır. Önünüzde kimse duramayacak; Allahınız Rab, size söylediği gibi, dehşetinizi ve korkunuzu ayak basacağınız bütün diyar üzerine koyacaktır.” (Tesniye, 11/23-25)
“Allah’ın Rab, mülk olarak almak için gitmekte olduğun diyara seni götüreceği, ve senin önünden çok milletleri (…) senden daha büyük ve daha kuvvetli yedi milleti kovacağı; ve Allah’ın Rab onları senin önünde ele vereceği, ve sen onları vuracağın zaman; onları tamamen yok edeceksin; onlarla ahdetmeyeceksin, ve onlara acımayacaksın…” (7/1-2)
“Bir şehre karşı cenk etmek için ona yaklaştığın zaman, onu barışıklığa çağıracaksın. Ve vaki olacak ki, eğer sana sulh cevabı verirse, ve kapılarını sana açarsa, o vakit vaki olacak ki, içinde bulunan bütün kavm sana angaryacı olacaklar, ve sana kulluk edecekler. Ve eğer seninle musalaha etmeyip cenk etmek isterse, o zaman onu muhasara edeceksin; ve Allah’ın Rab onu senin eline verdiği zaman, onun her erkeğini kılıçtan geçireceksin; ancak kadınları, ve çocukları, ve hayvanları, ve şehirde olan herşeyi, bütün malını kendin için çapul edeceksin; ve Allah’ın Rabb’in sana verdiği düşmanlarının malını yiyeceksin. Bu milletlerin şehirlerinden olmayıp senden çok uzakta bulunan bütün şehirlere böyle yapacaksın.” (20/10-15)
“Her yedi yıl sonunda bir ibra yapacaksın. Ve ibra şöyle olur: Her alacaklı komşusuna ödünç verdiği şeyi ibra edecektir; komşusunu ve kardeşini sıkıştırmayacaktır; çünkü Rabb’in ibrası ilan edilmiştir. Yabancıyı sıkıştırabilirsin; fakat kardeşinde olan kendi her şeyini elin ibra edecektir. Bununla beraber sende fakir olmayacaktır (…) ve çok milletlere ödünç vereceksin, fakat sen ödünç almayacaksın; ve çok milletlere saltanat edeceksin, fakat onlar sana saltanat etmeyecekler. Allah’ın Rabb’in sana vermekte olduğu memleketinde, kardeşlerinden biri, fakir bir adam, senin yanında, kapılarının birinde olursa, yüreğini katılaştırmayacaksın, ve fakir kardeşine elini kapamayacaksın, fakat ona mutlaka elini açacaksın, ve muhtaç olduğu şeyde mutlaka ihtiyacına yetecek kadar ona ödünç vereceksin. (…) Ona mutlaka vereceksin, ve ona verdiğin zaman yüreğin kederlenmeyecek.” (15/1-10)
“Kardeşinin öküzünü yahut koyununu yoldan sapmış gördüğüm zaman, onları görmemezlikten gelmeyeceksin; mutlaka onları kardeşine geri getireceksin. Ve eğer kardeşin sana yakın değilse, yahut onu tanımıyorsan, o zaman onu kendi evine getireceksin, ve o kardeşin onu arayıncala kadar senin yanında kalacak, ve onu kendisine geri vereceksin. (…) ve kardeşinin kaybettiği ve senin bulduğun onun kaybolmuş herşeyi için böyle yapacaksın; görmemezlikten gelmemelisin.” (22/1-3)
“Para faizi olsun, zahire faizi olsun, yahut ödünç verilen birşeyin faizi olsun, faizle kardeşine ödünç vermeyeceksin. Yabancıya faizle ödünç verebilirsin… (23/19-20)
Yahudiler’in adım adım ilerledikleri “dünya imparatorluğu”na giden yoldan birkaç işaret levhası… Bu öğretilerin hayata nasıl geçirildiğinin dehşetengiz hikâyesi için örnek olarak bkz. Harun Yahya, Yahudilik ve Masonluk, Gizli El; Henry Ford, Beynelmilel Yahudi, Douglas Reed, Milletlerin Aldatılması (son iki çalışma Hocasan Yüncü çevirisi olup Kayıhan Yayınları tarafından neşredilmiştir).
Mayıs 2002 – Milli Gazete