Hadislerle amel iddiasıyla mezhep vakıasına karşı çıkanların gözden kaçırdığı önemli bir husus var. Fıkıh tarihinden biraz haberdar olanların çok iyi bildiği gibi İmam Ahmed b. Hanbel’in mezhebi “Fıkhî” bir mezhep olarak tebarüz edene kadar Hadis sahasının otoritelerinin her biri bir Fıkıh ekolünün tavrını iltizam ediyordu. Abdülmecîd Mahmûd Abdülmecîd’in el-İtticâhâtu’l-Fıkhiyye inde Ashâbi’l-Hadîs‘te tahkik ettiği gibi Ehl-i Re’y-Ehl-i Hadis ayrımının ikinci hicrî asrın ikinci yarısından itibaren ortaya çıktığı görülmektedir.
Bu döneme kadar Muhaddisler’in fakih olanları Hicaz veya Kûfe ekolünün mensubu durumunda idiler. Mesela Süfyân es-Sevrî, Kûfe ekolünün müntesibi idi. Ali b. el-Medînî şöyle demiştir: “Abdullah b. Mes’ûd’un (ileri gelen) ashabı altı kişidir: Onlardan sonra 4 kişi gelir. Bunlardan sonra ise onların mezhebini benimseyen ve onların görüşleriyle fetva veren Süfyân es-Sevrî gelir.”
İmam Ebû Yusuf’un da şöyle dediği nakledilmiştir: “Süfyân es-Sevrî’nin Ebû Hanîfe’ye mütabaati benden fazladır.”Aynı durum Yahya b. Sa’îd el-Kattân için de söz konusudur. Yahya b. Ma’în şöyle der: “Yahya b. Sa’îd fetva konusunda Kûfeliler’in mezhebini benimserdi.” Hatta kendisi de şöyle demiştir: “Ebû Hanîfe’nin söylediği ne kadar güzel şey (görüş) vardır! Onun görüşleri arasından güzel bulduğumuz ve esas alıp benimsediğimiz şeyler vardır.”
Yine aynı durum Vekî’ b. el-Cerrâh için de geçerlidir. Yahya b. Ma’în şöyle demiştir: “Vekî’ gibisini görmedim. Kendisi Ebû Hanîfe’nin görüşüyle fetva verirdi.”Hatta İmam Ahmed b. Hanbel’in kendisi bile Mihne olayından önce İmam Mâlik veya İmam eş-Şâfi’î’nin görüşüyle fetva veriyordu.
Muhaddisler’in fakih olmayanlarına gelince, onların Fıkhî konularda nasıl hareket ettiğini Ebû Hâtim er-Râzî’nin şu sözünden anlıyoruz: “Bizim nazarımızda ilim, Allah Teala’dan gelen ve mensuh olmayan ayetler, Hz. Peygamber (s.a.v)’den sahih olarak nakledilen ve muarızı olmayan haberler ve Sahabe’nin ileri gelenlerinin üzerinde ittifak ettiği hususlardır.
Onların ihtilaf ettiği durumlarda ise (ihtilaflı görüşlerden biri alınır), ihtilaflarının dışına çıkıl(ıp üçüncü bir görüş alın)maz. Bu durum kapalı olur ve anlaşılmaz ise Tabiun’dan gelenlere bakılır. Bir konuda Tabiun’dan gelen bir şey bulunmazsa onların tabilerinden olan hidayet imamlarından gelenler alınır.
Eyyûb es-Sahtiyânî, Hammâd b. Zeyd, Hammâd b. Seleme, Süfyân, Mâlik, el-Evzâ’î, el-Hasan b. Sâlih bunlardandır. Eğer bu gibilerden gelen bir görüş bulunmazsa Abdurrahman b. Mehdî, Abdullah b. el-Mübârek, Abdullah b. İdrîs, Yahyâ b. Âdem, İbn Uyeyne ve Vekî’ b. el-Cerrâh gibilerinin görüşü alınır. Bunlardan sonra da Muhammed b. İdrîs eş-Şâfi’î, Yezîd b. Hârûn, el-Humeydî, Ahmed b. Hanbel, İshâk b. İbrâhîm el-Hanzalî ve Ebû Ubeyd el-Kâsım b. Sellâm gelir.”Yukarıda adı geçen kitaptan naklettiğim bu örnekler, Hadis ehlinin pek çoğunun –ki aralarında Kütüb-i Sitte sahiplerinin hocaları, hatta hocalarının hocaları vardır– bir Fıkıh ekolünün görüşlerini benimsediğini açıkça gösteriyor. Mezhebin şirk olduğunu söyleyenler acaba bu durumdan haberdar mıdır?
Yahut bu arkadaşlar “Hadisle amel” konusunda mezkûr Hadis imamlarından daha mahir olduklarını mı söylerler?Zahirîler’le Ehl-i Hadis arasında karşılaştırma yapacak kapasitesi bile olmayan kimselerin mezhepleri şirk olarak nitelendirmesine sadece acırım…
Milli Gazete – 28 Kasım 2002