Son iki yazıda bu köşenin konuğu olarak görüşlerini değerlendirmeye aldığım muhterem Celaleddin Alioğlu, cevabî yazısında bu başlığı kullanmış. Bana yazdıklarını ve benim söyleyeceklerimi birkaç yazı halinde okuyacaksınız. Burada bir noktayı vurgulama gereği duyuyorum. Benim gösterdiğim hassasiyet, bu Yüce Din’in iki temel kaynağı olan Kur’an ve Sünnet’e yönelik en küçük bir tahrip, tahrif ve zedeleme girişiminin karşılıksız bırakılmasının dünya ve ahiretimizin mahvına müncer olacağı dehşetli gerçeğinden kaynaklanıyor. Alioğlu’nun böyle bir girişimde bulunduğunu söylemiyorum; ama kimi zaman iyi niyetle yapılan bir iş, arkasından –önceden hesaplanamayan– birçok olumsuzluğa sebebiyet verebiliyor. Hilafet-Kureyş ilişkisi konusundaki hadislerin tezyifi bunun tipik bir örneğidir. Birçok alim tarafından “mütevatir” olduğu belirtilen bu babdaki hadislerin “uydurma” olduğunun ileri sürülmesi, pek çok kişiyi, “mütevatirler böyleyse ahadları salla gitsin!” tavrına götürmüştür. Problem buradadır. Peşinen söyleyeyim, böylesi tartışmalarda dikkatte tuttuğum tek bir husus var: Hakkın ortaya çıkması. Bu maksatla yazıp söylediklerimde muhatabımı “alemin içinde mat etmek” gibi bir maksat taşımaktan olduğu kadar, söylediklerimi yanlışlayan ilmî delillerin ortaya konması durumunda yanlışta direnmekten de Allah’a sığınırım.
Gelelim Alioğlu’nun söylediklerine: “Sa’d r.a.’ın evsin zühre kolundan olduğuna dair buhariy kaynaklı bir bilgilenme hafızamda kuvvetle yer edmiş. Kütübhanemih altüst eddim ve fakat ilgili kaydın olduğu yerih bir türlü bulamadım. Dibnot da düşmemişim. Bu sebebden size kaynak gösteremiyorum. Bu bilgiyih bugüne kadar bir çok yerde kullandım. Buna rağmen hiç uyaran olmadı. Olabilir ki bir zihin aldanması olmuş ve zihnime öylece yerleşmişdir. Diyelim bu yanlışım ile benih alemin içinde mat eddiniz. Fakat bu sizin hilafet konusundaki yanlışınızdan neyih düzeltecekdir? Ben size sordum. İmamlar qureyşdendir veya hilafet qureyşdedir deyi bir hadis hangi muteber kaynakda geliyor deyi. Bu soruma verilmiş bir cevabınız yok. Çünki hiç bir kaynakda gelmiş böyle bir hadis yok.”
Sa’d (r.a)’ın mensup olduğu kabile konusunda sözü uzatmayı zait görüyorum. En doğrusu, Evs’in Benû Zühre diye bir kolu olduğunu ve Sa’d (r.a)’ın da bu kola mensup bulunduğunu Alioğlu ortaya koyana kadar bu noktayı böylece bırakmak…
Hilafet-Kureyş ilişkisiyle ilgili hadislere gelince, Alioğlu’nu bu konudaki rivayetleri tesbit için kütüphanesini bir daha alt-üst etme zahmetinden kurtarmak için ve bu vesileyle gerek kendisine, gerekse konuyla ilgilenenlere bir katkı sağlamış olmak bakımından –sadece “el-Eimme/el-Umerâ min Kureyş” lafzıyla nakledilen varyantı içeren ve sadece Hadis kaynaklarından oluşan– küçük bir bibliyografya sunuyorum:
Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, II, 129, III, 183, IV, 421; en-Nesâî, es-Sünenu’l-Kübrâ, III, 467; Abdürrezzâk, el-Musannef, XI, 58; İbn Ebî Şeybe, el-Musannef, VI, 402-3, VII, 452; el-Hâkim, el-Müstedrek, IV, 501; et-Tayâlisî, el-Müsned, 284; Ebû Ya’lâ, el-Müsned, VII, 94; et-Taberânî, el-Mu’cemu’l-Kebîr, I, 252; el-Evsat, IV, 26; Nu’aym b. Hammâd, el-Fiten, I, 121; İbn Ebî Âsım, Kitâbu’s-Sünne, 513 vd.; el-Makdisî, el-Muhtâre, IV, 403, VI, 143; el-Beyhakî, es-Sünenu’l-Kübrâ, VIII, 143-4…
Zikredilenler dışında değişik lafızlarla gelmiş olup anlamca bunları destekleyen rivayetler de mevcuttur. İbn Hacer, bu babda menkul rivayetlerin 40 civarında sahabîden geldiğini tesbit etmiştir. Bütün bu rivayetler içinde zayıf olanlar bulunduğu gibi hasen ve sahih olanlar da mevcuttur. Bu değerlendirmeler için de el-Heysemî’nin Mecmau’z-Zevâid‘ine (V, 191 vd.), İbn Hacer’in Fethu’l-Bârî (XIII,114) ve et-Telhîsu’l-Habîr‘ine (IV, 42) ve el-Albânî’nin, İrvâu’l-Ğalîl‘ine (II, 298 vd.) bakılabilir.
Milli Gazete – 21 Aralık 2002