Rahmet iklimine adım attığımız şu günlerde gönüllerde ayrı bir heyecan, ruhlarda ayrı bir sekinet var. Ramazanın mü’min yüreklere “coşku” ve “rikkat” olarak yansımasından daha tabii ne olabilir?.. Bunu ancak iman edenler bilir ve yaşar…
Bu Ramazan yazın en sıcak günlerinde misafirimiz oluyor. Yüce Rabbin lutfettiği bolluk ve bereket içindeyken, –dürüst olalım– aklımızın ucundan “bu Ramazan biraz çetin geçecek” diye geçmiyor değil hani…
Ne de olsa insanız. Zaaflarımız var. Hava çok sıcak ve günler uzun…
Sıcak havalarda oruç tutmak yerine fidye vermeyi aklından geçirenler, Hz. Abbâs (r.a)’ın, ilerlemiş yaşına rağmen Arabistan’ın dayanılmaz sıcağında biraz olsun serinlemek için Ramazan’da bir leğene su doldurup içinde oturduğunu hatırlamalı.
İbadetlerimizin iki yönü var: Sorumluluktan kurtulmak ve sevabına/faziletine nail olmak. Biraz sıkılmayla –sağlığını tehlikeye atmamak şartıyla– oruç tutabilecek durumda olanlar hemen fidye vermeyi düşünmemeli. Belki fidye bizi oruç sorumluluğunda kurtarır; ama oruç tutmanın sevap ve faziletini kesinlikle temin etmez…
Afrika bu yaz büyük bir sıkıntıyla, çetin bir imtihanla yüz yüze. Milyonlarca insan kavurucu sıcakta bir lokma yiyecek bulma umuduyla kilometrelerce yol yürüyor. Çocuklar, kadınlar, yaşlılar, hastalananlar, hayatını kaybedenler…
Yeryüzünün mazlumları onlar. Ve bizim onları, dünyanın kanını emerek semirenlerin insafına terk etmek gibi bir lüksümüz yok. Onlar bizim kardeşlerimiz. Hatta aralarında gayrimüslimler olsa bile onlardan elimizi çekemeyiz. Mazlumun elinden tutmak ancak mü’minlerin şiarıdır.
Biz oralara bigâne kalırsak bunun iki türlü bedeli olur:
Birincisi onların yaşadığı açlığa duyarsız kalmak ağır bir vebaldir. Onlar açken bizim mükellef iftar ve sahur sofralarında tıka basa yememizin izah edilebilir bir yanı olamaz.
İkincisi, oralarda bizim yokluğumuzun oluşturacağı boşluğu, başta misyoner örgütleri olmak üzere “başkaları” güle-oynaya dolduracaktır. Bu da bize katmerli bir vebal olarak yansıyacaktır.
Tam sırasıdır… Gelin bu Ramazanı farklı yaşayalım. Afrika’ya el uzatma çağrısı yapanlara, özellikle de STK’lara kulak verelim, el verelim, destek verelim. Bu hassasiyet dalga dalga büyüsün.
Kara kıtanın kara derili insanlarının bahtı da kara olmasın. Kurban ve sair organizasyonlarla oralara gidenlerin anlattığı öyküleri dinlediğinizde içiniz acıyor. Müslümanların sahnede olmadığı bir dünyanın ne hale gelebileceğini o öyküler canlı biçimde anlatıyor. Ve Müslümanlar iradeli davrandığında nelerin yapılabileceğini de…
Şimdiden Ramazan’ınız mübarek olsun. Bu mübarek iklim Gazze’de, Suriye’de, Mısır’da, Afganistan’da… yaşanan dramları hayra kalbetsin. “Yeryüzünün başka bir yeryüzü” olacağı günlere…
Milli Gazete – 30 Temmuz 2011