“Biz ve Onlar”

Ebubekir Sifil[dosya], 2005, Dinler Arası Diyalog, Gazete Yazıları, Mayıs 2005

Modern zamanlar sadece İslam dünyasında değil, Yahudi ve Hristiyan dünyada da itikadî/teolojik tartışmaların başladığı bir süreç oldu. İslam dünyasında modernist/reformist yöneliş sürecinde pek çok modernist itikadî ilkelerin mutlaklığını tartışma konusu yaparken, aynı tartışmayı diğer iki din de eş zamanlı olarak kendi içinde yapmaya başlamıştı.

Mutlak hakikat“in bir tek dine hasredilmesi, şüphe yok ki modern “çoğulculuk” (plüralizm) anlayışıyla bağdaşmaz. Dolayısıyla uhrevî kurtuluşun da sadece bir tek dinin doğrularına imanla gerçekleşeceğini ileri sürmek çağdaş dünyada kabul edilebilir bir durum değildir.

Modernizmin çok yönlü dayatmaları göz ardı edildiğinde üç dinin modernist kanatlarının/temsilcilerinin bu yönelişinin makul ve ikna edici bir açıklamasını yapmak mümkün olmaz. Globalleşme, –Doğu’dan Batı’ya, Güney’den Kuzey’e– göçler, inkârcı pozitivizmin etkileri, ateist ideolojiler, sekülerleşme… gibi pek çok unsurun belirleyiciliğini mutlak surette dikkate almak gerekir.

Burada altı çizilmesi gereken önemli bir nokta şudur: Her üç dine mensup modernistler, “ebedî kurtuluşun hiçbir dinin tekelinde olmadığı”nı söylerken farklı ve kendine özgü motifler kullanmışlardır.

Söz gelimi Yahudiler, kendileri dışındaki insanların da “kurtuluş”a erebileceğini, ancak bunun, 7 maddeden ibaret “Nuh yasaları“nı kabul etmeleri şartına bağlı bulunduğunu söyler. Bu maddeler şunlardır: 1. Putperestlikten kaçınmak, 2. Küfürden kaçınmak, 3. Zinadan, özellikle akrabalar arası zinadan kaçınmak, 4. Adaleti sağlayacak kurumları oluşturmak; bütün ilişkilerde adil ve dürüst olmak, 5. Haksız yere kan dökmemek, 6. Hırsızlık yapmamak, 7. Canlı hayvandan et koparıp yememek.

Bu maddeleri kabul edenlere “Nuhîler” denir ve bunların da kurtuluşa ereceği söylenir. Bunların dışında kalanlarsa “Putperestler“dir; onlar için kurtuluş söz konusu değildir.

Aynı yaklaşım farklı tarzlarda izah edilse de Hristiyanlar için de söz konusudur. Mesela Katolikler‘e göre Hristiyanlık dışındaki dinlerde, ibadet edenler, farkında olmasalar da aslında İsa Mesih ile huzura kavuşmaktadır. Katolik Kilisesi‘nin, Hristiyanlık dışındaki dinlerle ilişkisi hakkındaki deklarasyonu “Nostra Aetate“de şöyle denir: “Katolik Kilisesi, bu dinlerdeki gerçek ve kutsal olan hiçbir şeyi reddetmez. Kendi öğretisinden birçok yönden farklı olmakla birlikte bütün insanlığı aydınlatan ilahî gerçeğe ait bir parça ışık yansıtan doktrin, ahlakî kural, hareket ve hayat tarzlarına büyük saygı duyar…”

Ortodokslar arasında da İsa Mesih‘in diğer dinlerde saklı olarak bulunduğunu söyleyenler vardır.

Bilindiği gibi yukarıda sıralanan düşüncelere benzer yaklaşımlar İslam dünyasında da modernist/reformist çevreler tarafından dile getirilmektedir. Bilhassa 2/el-Bakara, 62 ve 5/el-Mâide, 69. ayetler ile “Allah’tan başka ilah bulunmadığını söyleyenlerin cennete gideceği”ni ifade eden hadis bu meyanda en sık kullanılan argümanlardandır.

(Bu konuyla ilgili olarak şu linklere bkz.

http://www.ebubekirsifil.com/index.php?sayfa=detay&tur=dergi&no=30, http://www.ebubekirsifil.com/index.php?sayfa=detay&tur=gazete&no=263, http://www.ebubekirsifil.com/index.php?sayfa=detay&tur=gazete&no=304)

İlgi çekici bir diğer benzerliği de, “hakikat“in bir tek dinin inhisarında olmadığını söyleyenlerin, aksi yorumların “mistisizm” yoluyla aşılabileceğini ileri sürmeleri oluşturuyor.

Özellikle İslam Modernistleri‘nin, bir yandan Tasavvuf‘u, insanları pasifleştirdiği, dünyadan kopardığı… gibi yorumlarla yermekten ayrı bir haz duyarken, diğer taraftan “diğer din mensuplarıyla kardeşliğimiz”i (!) Tasavvuf‘un dili ve tarzıyla açıklamaya özen göstermeleri ironik bir “kırılma noktası” olarak dikkat çekiyor…

Esasen “biz ve onlar” tarzındaki kategorizasyonun din mensupları tarafından mutlak olarak kabul edilmesi gerekmediğini söyleyenler (özellikle her üç idinin mensupları) şu sorunun cevabını henüz net olarak verebilmiş değildir: Madem bütün dinler “kurtuluş”u aynı ölçüde garanti ediyor, o halde bir Müslüman’ın İslam‘da, bir Yahudi’nin Yahudilik‘te ve bir Hristiyan’ın Hristiyanlık‘ta kalmasının anlamı nedir?

Bütün bu söylediklerim, en çok da İslam hakkında “zorlama” yorumlarla, hatta “tahrif”lerle gerçekleştirilen “sapma”ları ortaya koyuyor aslında.

Şu bir gerçek ki, İslam ile diğer dinler arasında, ancak sathî bir bakışla birbirine benzetilebilecek, yakından bakıldığında ise aralarında son derece ciddi farklılıklar bulunduğu görülecek “kendine özgülükler” vardır. Her üç dinin modernistlerinin görmediği veya görmek istemediği temel bir gerçekliktir bu.

Hangi aklı başında insan İslam‘daki “Allah inancı” ile Yahudilik veya Hristiyanlık‘taki ilah inancının birbirinden farksız olduğunu söyleyebilir? Aynı şey Peygamber, Kitap, Ahiret, Melek… inancı içinde aynıyla geçerlidir.

Eğer öyle olsaydı Kur’an‘ın Ehl-i Kitab‘a yönelik onca tehdit ve vaidinin ne anlamı kalırdı?..

Milli Gazete – 3 Mayıs 2005