Bir Tenkit Vesilesiyle-1

Ebubekir Sifil2008, Gazete Yazıları, Kasım 2008

Son birkaç gündür Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk’ün, Milli Gazete yazarlarından Mehmet Şevket Eygi’ye yönelik “açık mektup”larını okuyoruz. Eygi’nin ne dediği ve Öztürk’ün ona niçin böyle mukabele ettiği elbette kendilerini ilgilendirir. İşin bu yönüne bir “okuyucu”dan daha ileri boyutta iştirak etmem ya da tepki vermem söz konusu değil. Bu tartışmada kimin haklı, kimin haksız olduğunun ve tarafların birbirleri hakkında kullandığı ifadelerden hangisinin hakkaniyet ölçülerini aştığının takdirini de okuyucu yapacaktır.

Beni bu mektuplar bağlamında ilgilendiren nokta, Öztürk’ün görünüşte Eygi’ye saldırırken aslında Eygi’nin temsil ettiğini düşündüğü değerleri hedeflemesi; bir de muhatabına yönelik cehalet temalı salvolarda bulunurken devirdiği çamlar… İşte bu noktada sessiz kalmam mümkün değil.

Problemli hususlar maddeler halinde şöyle zikredilebilir:

  1. Öztürk, kendisini müdafaa ederken, kendisi ile İmam Ebû Hanîfe arasında sıklıkla paralellikler kuruyor ve “dün ona saldıran zihniyet bugün de bana saldırıyor” demeye getirerek İmam’la kendisini aynı safta göstermeye çalışıyor.

Oysa eşyanın tabiatına aykırı olan bu çaba pek çok bakımdan gerçeklerle kabil-i telif değil.

Hadisler karşısındaki tavrı bakımından öyle değil; zira Ebû Hanîfe, Öztürk’ün muhtelif kitaplarında reddettiği, uydurma olduğunu söylediği hadislerle amel etmiş bir İmam’dır. Bu hususu tek tek hadisleri zikrederek örneklendirmeyi zait görüyorum. Meseleyi tahkik etmek isteyenler önce Öztürk’ün uydurma olduğunu söylediği hadislere, sonra da İmam Ebû Hanîfe’nin o hadisler konusundaki tavrına bakarak kolayca sonuca ulaşabilir. Öztürk tarafından İmam Ebû Hanîfe’nin sadece 17 hadise güvendiği, onlar dışında kalan rivayetlerin tartışılabilir olduğu yolunda İbn Haldun’a yapılan atıf da doğru değildir. (Öztürk böyle naklediyor; ama el-Mukaddime’de söylenen, İmam Ebû Hanîfe’nin rivayetlerinin 17 hadisten ibaret olduğudur.[1]İbn Haldun, Mukaddime, 444.) İbn Haldun’un bizzat kendisi –dipnotta belirttiğim yerde– bunun doğru olmadığını söyler.

Sahabe konusundaki tavrı bakımından öyle değil; zira İmam Ebû Hanîfe’nin Sahabe konusunda diğer Ehl-i Sünnet imamlardan farklı bir yaklaşımı söz konusu değildir. Öztürk, mesela Ebû Hureyre, Abdullah b. Ömer, Abdullah b. Abbas, Abdullah b. Amr, Abdullah b. Selam, Temîm ed-Dârî… (r.anhum) gibi sahabîleri İslam’a İsrailiyat sokmakla itham ederken[2]Bkz. Kur’an’daki İslam, 345 vd., Sahabe’nin “udûl” (adalet sahibi, rivayetlerinde yalan söylemekten uzak, güvenilir) olduğunu söylemenin hem de “tartışmasız” bir şekilde “şirk” olduğunu ileri sürerken[3]Kur’an’daki İslam, 647., İmam Ebû Hanîfe’nin Sahabe konusundaki tutum ve sözleri kendisinden nakledilen risalelerde, biyografisini zikreden eserlerde ve mezhebin Usul-i Fıkıh kitaplarında açık bir şekilde zikredilmektedir. Mesela el-Fıkhu’l-Ekber’de[4]İmam-ı Azam’ın Beş Eseri adıyla neşredilen mecmua içinde, 61. “Sahabe’yi hayırdan başka bir şeyle anmayız” demiş, el-Akîdetu’t-Tahâviyye’de de, “Hz. Peygamber (s.a.v)’in ashabı, eşleri ve soyu hakkında hüsn-i kelam eden (kötü söz söylemekten uzak duran, güzel söz söyleyen) kimse nifaktan beri olur”[5]el-Akîdetu’t-Tahâviyye, Abdülganî el-Meydânî şerhiyle birlikte, 139. ifadesini kullanmıştır.

Akılcılık konusundaki tavrı bakımından öyle değil; zira her şeyden önce İmam Ebû Hanîfe, Öztürk’ün sıklıkla takdim ettiği gibi “akılcı” (rasyonalist) değildir. Onun, “akliyyat” alanında bilahare İmam el-Mâturîdî ve daha sonraki ulema tarafından sistemleştirilen yaklaşımları “nakliyyat” üzerine bina edilmiştir ve Ebu’l-Muzaffer el-İsferâynî ve daha başka alimlerin vurguladığı gibi itikadî umdelere inanma konusunda İmam Ebû Hanîfe ile diğer Ehl-i Sünnet imamlar arasında herhangi bir tavır farklılığı söz konusu değildir.

Devam edecek.

Milli Gazete – 22 Kasım 2008

Kaynakça/Dipnot

Kaynakça/Dipnot
1 İbn Haldun, Mukaddime, 444.
2 Bkz. Kur’an’daki İslam, 345 vd.
3 Kur’an’daki İslam, 647.
4 İmam-ı Azam’ın Beş Eseri adıyla neşredilen mecmua içinde, 61.
5 el-Akîdetu’t-Tahâviyye, Abdülganî el-Meydânî şerhiyle birlikte, 139.