Gerek –bu köşe de dahil olmak üzere– yazı yazdığım muhtelif vasatlarda, gerekse yüzyüze iletişim imkânı veren seminer, konferans, sohbet ortamlarında arz ettiğim fikir ve düşünceler hakkında sizlerden azımsanmayacak miktarda mesaj geliyor. Bunlar arasında “tenkit” kabilinden olanlar da bulunuyor elbette.
Yazdıklarından, bu köşeyi, Semerkand dergisi başta olmak üzere diğer yayın organlarında yer alan yazılarımı, Daru’l-Hikme’yi ve Rıhle dergisini yakından izlediği net bir şekilde anlaşılan bir okuyucu mektubu, pek çok özelliği sebebiyle “kayda değer” olarak anılmayı ve kayda geçirilmeyi hak ediyor. Aziz okuyucumun Daru’l-Hikme ve Rıhle hakkındaki tesbit ve tenkitleri ilgili arkadaşlar tarafından değerlendirilecek ve gereği yapılacak. Yazdıklarının benimle ilgili bölümüne gelince, inşaallah kendisine detaylı bir mektupla mukabelede bulunacağım. Yazar-okuyucu ilişkisinin, gönül almanın, hatır sormanın, eleştiri ve katkının, hasılı mü’minler arası münasebetin nasıl olması gerektiği konusunda sindire sindire okunması gerektiğini düşündüğüm için –kısmen de olsa– buraya almadan edemedim. Ben kendi payıma gereken hisseyi aldım. İnşaallah faydası umumî olur:
“Herkesin serinden bir aşk macerası, bir ma-cerâ olup geçmiştir. İşte bizim de yaşadığımız öyle bir dönemde yazdığımız mektupların başına “amacım âcizaneyi ta’cîz değil, efkâr-ı umumiyede bir aile bacası tüttürmektir” diye başlayan bir kelâmı kibar var idi. Buradan hareketle, sözlerimin daha en başında amacımın sizlere rahatsızlık vermek olmadığını, bilakis yazdıklarımın belli bir gayeye matuf olduğunu bilmenizi isterim. Bu örneği verme cesaretini göstermem, başta Ebubekir hocam olmak üzere sizde gördüğüm samimiyet ve tevazudur. “Bunu nereden anladın” gibi bir soru gelecek olursa aklınıza, en kestirme yoldan “yazdıklarınızı okuma sonrası bende bıraktığı tesirdir” diye cevap verebilirim.
“Yığınların futbol, kurtlar vadisi vs. türden muhabbetleri dillerinden düşürmediği ve vakitlerini bu nevi şeylere pek cömertçe harcadığı bir dönemde benim, bir mü’min kardeşiniz olarak yazılarınız ve Darulhikme sitesinde gördüğüm bazı hususlar konusunda –zaman ve cesaret cihetiyle– gel-git yaşamamın büyük bir ayıp olduğunu en nihayet anladım. Bunu anlamakta gecikmemin bir sebebi de bu eksikliklerin giderileceği ümidi idi. Ama öyle görünüyor ki bu ümidi bir eyleme bağlamak zarureti doğdu. Hele bir sohbet ortamında Darulhikme sitesiyle ilgili bazı hususlar hakkında söylenenler beni iyiden iyiye çileden çıkardı. Aynı istikameti –kısmen de onların azığıyla– paylaştığım insanların çalışmalarına karşı sarfedilen bu sözler, gayretime dokundu desem yeridir. Emekten dost artar, dedikodudan düşman demişler. Varayım ben bu dedikodunun izlerini kendi içimden sileyim de varsın dilim usta, kolum (da) kısa kalsın.
“Bir insana kusurlarını hediye eden kimsenin itibara şayan, değil dostun düşmanın bile insanı daha iyiye götürmeye vesile olduğunu; ayrıca eleştiriyi usulüne uygun yapanın takdir edileceğini benden iyi bildiğinizden şüphem yok. Bu arada giriş faslını bu kadar uzun tutmamın, Müslümanların birbirlerini anlama noktasında yaşadıkları dil ve niyet probleminden kaynaklandığını da kaydedeyim. “Yahu bu sözün bir ucu da bize dokunuyor, farkında mısın?” dememenizi umuyorum, hele de Ebubekir hocamın okuyucu sorularında yer alan nahoş birtakım soru şekillerini gördükten sonra… Onlara sabredildikten sonra bana da sabredilir diyorum. İşin ucunda megaloman bir okuyucu veya niyeti arz-ı endam faslına müptela bir kalem erbabı olarak anlaşılmak da var. Hâsılı ben aynamı size tutmak derdindeyim. Sözüm de sazımda bu makamda yer tutar.
“Bir merd için yaşayabileceği en büyük kusur halinin, bir şeyi daha güzel bir şekilde ifaya muktedirken bunu eksik bırakması olduğu hakikatinden hareketle birtakım mülahazalarımı dikkatlerinize arzetmek istiyorum. Bu mülahazaların bir kısmı Ebubekir Sifil hocamın yazıları, diğer bir kısmı da Darulhikme sitesi ile Rıhle dergisinin ilk sayısı ve sonrasıyla ilgili olacak. Bunlar biribirinden bağımsız ele alınamayacağı için aynı dosyada ileteyim dedim…”
Mektubun bundan sonrasında okuyucunun, şahsım, Daru’l-Hikme ve Rıhle dergisi hakkındaki değerlendirmeleri yer alıyor. Keşke daha fazlasını nakledebilseydim…
Milli Gazete – 10 Mayıs 2008