el-Alevânî, makalesini esas olarak “Azınlık Fıkhı” mefhumu üzerine kurgulamış ise de, ilerleyen sayfalarda asıl maksada gelmekte ve “geleneksel fıkhın aşılması” söylemi ile birlikte çerçeve birden genişlemekte. “Geleneksel Fıkh”ın niçin aşılması gerektiğini, biri “metodoloji“yle, diğeri “tahkik-i menat“la ilgili olmak üzere iki grup tesbite dayandıran el-Alevânî, ilk grupla (metodolojik sebepler) ilgili olarak özetle şöyle diyor:
- Eski fakihlerden bir kısmı iyi bir kaynak metodolojisi oluşturamamıştır.
Bu konuda söyledikleri “eski fakihlerden bir kısmı”nı hedeflediği için tartışma dışıdır ve esasen konunun aslına taalluk etmemektedir.
- Önemli olduğu için bu maddede söylediklerini aynen alıyorum: “Fakihlerin çoğu, Müslümanların “öteki” ile ilişkisini düzenlerken İslamın evrenselliğini nazarı itibara almamışlar, aksine son peygamberliğin ve insanlığa şahit bir ümmetin özellikleriyle bağdaşmayacak şekilde kendi içine kapanmayı öngören bir İslam modeli ortaya koymuşlardır.”
Görüldüğü gibi iddia büyük; ancak bu paragraf, sloganlar üzerinden tasavvur oluşturma modasının güzel bir örneğini teşkil etse de, zarftan ziyade mazruf önemli olduğundan, ilmî bir kıymet ifade etmiyor. Dâru’l-Hikme‘den Hakan hocamın tabiriyle “bedeli ödenmemiş” sözler bunlar…
Bir kere Fukaha‘nın şu veya bu biçimde “İslam modeli oluşturmak” gibi ne bir maksadı, ne de buna yetkisi vardır. Öte yandan buradaki “içine kapanma”dan maksat nedir? “Kendi dinî ve kültürel kimliğini muhafaza” ise, bundan daha tabii bir şey olamaz. Esasen bu konudaki birtakım “kırmızı çizgiler” bizzat Kur’an ve Sünnet tarafından konmuştur. Yer darlığı sebebiyle bu noktanın da ayrıntısına ne yazık ki giremiyorum.
Konuyla ilgili olarak devletlerarası münasebetlere dair “Siyer” başlıklı erken dönem eserleriyle muahhar Fıkıh kaynaklarında, “iç hukuk”la ilgili olarak da yine Fıkıh kitapları yanında “es-Siyâsetu’ş-Şer’iyye” ve “Ahkâmu Ehli’z-Zimme” başlıklı eserlerde genel bir çerçeve olması bakımından Gayrimüslimler‘le ilişkide, –onları “dost/veli” edinmeme sabitesi yanında– “harbî“lik ve “zimmî“lik ayrımının belirleyici kılındığı malumdur. Yine Ehl-i Kitap ile diğer gayrimüslimler arasında kategorik bir ayrım bulunduğu da bilinmektedir. Bu muhtevada, özellikle de “fetih” pratiğiyle birlikte yürümüş olan nazariyatta Müslümanlar‘ın “içine kapanması” sonucunu doğuran ne tür unsurlar bulunduğu, gerçekten araştırılmaya değer bir husus.
- “Fakihler uluslar arası bağlamda dünyayı bölümlere ayırırken kendi dönemlerinin hakim tarihsel alışkanlığından çok fazla etkilenmişler, bu yüzden konuya dar bir açıdan bakarak Kur’an’ın coğrafya algılamasından uzaklaşmışlardır.”
İşte bütün mesele bu “mazmun”da saklı! Fakihler dünyayı bölümlere ayırırken “kendi dönemlerinin hakim tarihsel alışkanlığından etkilenmiş” de, niçin bizim “hal-i pür-melal”imizi görmemiş? Onların “Müslümanın izzeti” üzerine kurduğu dünya, bugünün zilleti karşısında suskun kalıyorsa suç kimin? Bugünün “tek kutuplu” dünyasında “özür dilemek”ten başka yapacak bir şeyi olmayan İslam dünyası için “Ruhamâu beynehum eşiddâu ale’l-küffâr” tanımı elbette “tarihsel alışkanlık” olarak mahkûm edilmeli; aksi halde sadece yeni bir Fıkıh, değil, aynı zamanda yeni bir “İslam” tanımı da yapmak zorunda kalacağız!..
Devam edecek.
Milli Gazete – 24 Temmuz 2005