Bir süre önce Alperen yayınevinin sahibi Emre Andaç kardeşim arayarak Abdülganî en-Nâblusî’nin et-Tarîkatu’l-Muhammediyye’ye el-Hadîkatu’n-Nediyye adıyla yazdığı şerhin kütüphanemde mevcut olup olmadığını sordu. Mevcut olduğunu söyledim ve “Hayırdır?!” dedim. “Hocam’ın kütüphanesinde bu eserden bir nüsha varmış, ama bir şekilde kaybolmuş. Herhalde piyasada da mevcudu yokmuş. Hocam için bu eser acil lazım” dedi. Hiç tereddüt etmeden kitabı verdim. Karşılık olarak değil, ama teberrüken Hocam’ın Arapça eserlerinden bir takım istediğim söyledim. Sonra araya uzun bir seyahat girdi. Döndüğümde Hocaefendi’nin imzalayıp gönderme lütfunda bulunduğu kitapları masamın üstünde görünce hayli heyecanlandım. Bu “tuhfe”, bu köşeyi muhterem Hocaefendi’nin yadı ile şereflendirme niyetimin kuvveden fiile çıkmasına vesile teşkil etmiş oldu.
6’sı Arapça, diğerleri Türkçe olmak üzere 35 civarında birbirinden kıymetli eserin altında imzası bulunan İsmail Çetin Hocaefendi’den bahsediyorum. Anlı şanlı “ilmî toplantılar”da onun adına rastlamıyor oluşumuz, ya da akademik çalışmaların bibliyografyalarında eserlerine tesadüf edemeyişimiz ondan değil, bizden kaynaklanan bir arıza durumunun ifadesidir.
Türkçe eserleri arasında Ölçüler, Mufassal Medeni Ahlak, Tek Çare, Mü’minin İstikameti Velinin Kerametidir, Tahkim-i Sâdât Şerh-i Mişkât… ilk akla gelenler. Hepsi de hayli hacimli olmasına rağmen, varlığı, eşyayı ve hayatı Ehl-i Sünnet çizgide anlamak ve yaşamak gibi bir derdi olanlar için, ilaveten ilmin zevkini tatmak isteyenler için vazgeçilmez nitelikte olan bu eserlerin bulunmadığı bir kütüphane eksiktir, yetersizdir, yetimdir.
Arapça eserlerine gelince, sayıca diğerlerine oranla daha az olmasına rağmen, gerçekten her biri kendi sahasında bir boşluğu dolduruyor. Mesâfu’l-Ulema isimli eser (aslında adı daha uzun, ben kısaltarak zikrettim) “tevessül” meselesinde bigâne kalınamyacak bir çalışma. Hatta bu mesele hakkında gerek Arapça, gerekse Türkçe olarak kaleme alınmış çalışmaların en hacimlisi olduğunu söylemek abartı olmayacaktır.
Akaid sahasında meşhur Bed’u’l-Emâlî’ye ed-Düreru’l-Avâlî adıyla yazdığı şerh sahih itikadî çizginin haritası niteliğinde. Hikmetu’l-Evliyâ bi Ta’lîmi’l-Asfiyâ Nebevî hikmetin kalbî hayatı nasıl kıvama erdireceğini öğreten bir rehber. ed-Dürrü’n-Nadîd fi’t-Tasavvuf ve’t-Tevhîd, Tasavvufî meseleleri dogru zeminde değerlendirmenin yolunu-yöntemin sunuyor. Bütün bunlar bigâne kalınamayacak önemde çalışmalar. Ancak bana sorarsanız Enâmilu Mesâili’t-Tevhîd’in farklı bir yeri var. Hoca’nın başyapıtı olarak tavsif edilmeye en layık eser olarak tavsif edilebilecek (kendisi ne der bilmem ama ben bu kanaatteyim) bu eserini Hoca, her ne kadar “vahdet-i vücud-şuhud” merkezinde kaleme almış ise de, Akaid/Kelam ilminin belli başlı meselelerini orada mühim tahkiklerle önünüze getirilmiş olarak buluyorsunuz.
Hoca’nın, ele aldığı herhangi bir meseleyi nefis tahkiklerle tahkim etme ve muhalif görüşlere ikna edici bir şekilde mukabelede bulunma tavrı sadece öncekilerin bıraktığı ilim mirasıyla sınırlı değil: O, modern çağı da tanıyor ve bu çağın problemlerine de cevaplar üretiyor.
Hakkında daha geniş bilgi edinmek isteyenler için Daru’l-Hikme’nin yakın bir gelecekte inşallah kendisiyle yapmayı planladığı görüşme önemli bir imkân olacak. Kendisine hayır, afiyet ve sıhhatle uzun ömürler diliyor, ellerinden öpüyorum.
Zaman zaman kitap tavsiyesi isteyen dostlara da toptan bir cevap olsun: Hoca’nın eserleri Dilara Yayınevi tarafından neşrediliyor. (Tel: 0246.232 33 21; P.K. 101, Isparta.)
Milli Gazete – 17 Kasım 2007