“Anlama Problemi”nden Müşteki Bir Yazara Hatırlatmalar-7

Ebubekir Sifil2003, Gazete Yazıları, Mart 2003, Mustafa İslamoğlu, Şahıslar

  1. Şifa sahibi Hz. Peygamber’in beşerliği konusunu ele alırken hayli ikirciklidir: “Onun özellikleri meleklerin özelliklerine benzemekte, değişimden berî bulunmaktadır.” (…) Bu kez içi rahat etmez ve der ki: “Her ne kadar bir bedenleri ve görünür varlıkları var idiyse de, meleklerin özellikleriyle donanmışlardır. (…)” (Üç Muhammed, 78)

İslamoğlu bu pasajda parantez içi üç nokta ile verdiğim yerlerde, Kadı Iyâd’ın ifadelerinin orijinalini zikretmiş. Ancak görüldüğü gibi cümleler bağlamdan kopuk verildiği için Kadı Iyâd’ın maksadı tam olarak anlaşılmıyor. İslamoğlu’nun “ikirciklilik” çıkardığı ifadeler ve bağlam aşağıda:

“Nebi ve resuller (hepsine selam olsun), Allah Teala ile mahlukatı arasındaki vasıtalardır. O’nun emir ve nehiylerini, va’d ve vaidini mahlukata tebliğ eder; Allah Teala’nın emir, yaratma, celal, saltanat, ceberut ve melekûtuyla ilgili olarak mahlukatın bilmediği şeyleri kendilerine öğretirler. Nebi ve resullerin dış varlıkları, beden ve bünyeleri, beşer özellikleriyle muttasıftır; beşere musallat olan (bedenî) arızalar, hastalıklar, ölüm, fena bulma ve (diğer) insanî özellikler onlar için de söz konusudur. Ruhları ve iç dünyaları ise, beşer özelliklerinden daha yücesiyle muttasıf olup, Mele-i A’la ile irtibatlıdır; meleklerin özelliklerine benzer, değişim ve (manevi) afetlerden salimdir. Onların iç dünyalarına ve ruhlarına, beşerî acziyet ve insanî zaafiyet genellikle arız olmaz. Zira onların iç dünyaları da dış varlıkları gibi sırf beşerî özeliklerden ibaret olsaydı, meleklerden (vahiy) almaya, onları görmeye, onlarla konuşmaya ve bir araya gelmeye, tıpkı diğer insanlar gibi güç yetiremezlerdi. (Buna mukabil) eğer onların bedenleri ve dış varlıkları meleklerin özellikleriyle ve beşer evsafına aykırı hususiyetlerle donanmış olsaydı, beşer cinsi ve kendilerine elçi olarak gönderildikleri varlıklar, onlarla bir araya gelmeye takat yetiremezdi…” (eş-Şifâ, II, 95-6)

Bu ifadelerin neresinde “ikircikli” bir durum olduğunu ben tesbit edemedim. Bilmem siz ne dersiniz…

  1. İbn Hazm’ın el-Fasl‘ından bir alıntı: “Muhammediyye adıyla tanınan bu fırka mensupları ‘Muhammed aleyhisselam, Allah’ın ta kendisidir’ iddiasındadırlar. Allah’ın şanı onların küfründen beri ve yücedir. El-Behneki ve Feyyad b. Ali onlardandır. Bu ikincisinin, bu manada el-Kıstas diye adlandırdığı bir de kitabı vardır. Ünlü kâtip Eyyuh da onlardandır. Yöneticiliği döneminde İshak b. Kindac’a kâtiplik yapmıştır…” (Üç Muhammed, 25)

İbn Hazm’ın adı geçen eserindeki bir baskı hatası, İslamoğlu’nun, Hz. Peygamber (s.a.v)’in (haşa) ilahlığını iddia edenlere “Eyyûh” adında bir taraftar daha kazandırmasına müncer olmuş. Oysa aslında böyle bir kişi yok. Zira İbn Hazm’ın yukarıdaki ibaresinde “Ebûh” (onun babası) olması gereken kelime (bkz. İbn Hacer, Lisânu’l-Mîzân, I, 372), bir nokta fazlasıyla “Eyûh”a dönüşmüş. İslamoğlu’nun buraya bir “y” daha ilavesiyle de “Eyyûh” ortaya çıkmış. Dolayısıyla İbn Hazm’ın ifadesinin doğru çevirisi şöyle olmalı: “(el-Feyyâd’ın) babası, İshâk b. Kindâc’ın idareciliği döneminde görev yapmış olan meşhur kâtiptir…” el-Fasl‘ın muhakkiki, İbn Hazm’ın zikrettiği bir beytin, el-Feyyâd’ın babası Ali b. Muhammed b. el-Feyyâd’a hitaben yazıldığını da dipnotta tasrih etmiş ama…

(Devam edecek)

Milli Gazete – 4 Mart 2003