İlk duyduğumda inanmadım. Çünkü, “Bu kadarı olmaz” dedirten bir iddiaydı duyduğum. Sonra arkadaşlar internetteki bir ses kaydını dinlettiler. Evet; duyduğum doğruymuş: Abdülaziz Bayındır, kendisine telefonda, “Allah benim kiminle evleneceğimi bilmez mi? Sizin böyle bir şey söylediğinizi duyduk” diye soran kişiye, “Ben demiyorum; Allah diyor” diye mukabele ediyor ve devam ediyor: “Allah Teala önceden kararlaştırmışsa sana emreder mi, şununla evlen, bununla evlenme diye?”
Sonra telefondaki ses, “Biz imamlarımızın bunun aksini söylediğini biliyorduk” gibi bir şey söyleyince şöyle mukabele ediyor: “İmamlarını boş verin kardeşim. Onların Kur’an-ı Kerim’le alâkaları yoktur zaten.”
Böyle diyor İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Hukuku Öğretim Üyesi Abdülaziz Bayındır! Bu adam çocuklarınıza din öğretiyor, fıkıh öğretiyor, hatta Kur’an’ı tefsir ediyor!
Bu kaydı dinledikten sonra internette küçük bir araştırma yaptım. Meğer Abdülaziz Bayındır bunları birkaç seneden beri söylüyormuş! Bu konuda birkaç videosunu da izledim. Videolardan birinde, Kur’an’da geçen “şâe” fiilinin (Vemâ teşâûne illâ en yeşâallâhu Rabbu’l-âlemîn ayetinde ve benzerlerinde geçiyor) Emeviler ve onlardan sonra gelenler tarafından anlam kaymasına uğratıldığını söylüyor!
Bir gecemi heba ettim Abdülaziz Bayındır’ın videolarını izleyeceğim diye. Hâsılası şu:
Abdülaziz Bayındır size diyor ki: Bu ümmet, Allah’ın dinini tahrif etmek için yapılabilecek her şeyi yapmış: Başta Kur’an olmak üzere eline geçirdiği her şeyi alt üst etmiş. Sözlükleri bile tahrif etmiş bir ümmetle karşı karşıyayız. Hadisler, Fıkıh, Tefsir, Tasavvuf… “Din” denince aklınıza gelen her ne varsa dejenere edilmiş, bozulmuş, aslından uzaklaştırılmış. Allah size Abdülaziz Bayındır’ı göndermeseymiş haliniz harapmış yani!
İşin şakası bir yana, tam bir “patolojik vaka” ile karşı karşıyayız. Böyle bir zihin ve ruh durumundaki birinin sadece başkalarına değil, kendine de zarar verebileceğini gözden ırak tutmamalı.
Abdülaziz Bayındır, kullarının ne yapacağından habersiz bir tanrıya inanıyor! Abdülaziz Bayındır yarın ne yapacağını biliyor, ama tanrısı bilmiyor!
Abdülaziz Bayındır’ın tanrısı, yapacaklarını “takdir” etmekten aciz; o, “karar veren” bir tanrı. Malumdur ki her “karar”ın öncesinde bir “kararsızlık” süreci vardır. O mu olsun, bu mu olsun der, sonra seçeneklerden birine karar verirsiniz. İşte Abdülaziz Bayındır’ın tanrısı da tam böyle yapıyor!
Abdülaziz Bayındır diyor ki: “Allah Teala senin kiminle evleneceğini bilse, şununla evlen, bununla evlenme der mi?”
Abdülaziz Bayındır’ın, bu algı durumuyla Allah Teala’nın “ilmi” ile “meşîeti”, “halk”ı ve “rızası” arasındaki ilişkiye dair sağlıklı bir şeyler söylemesini beklemek elbette beyhude. “Benim bu konuda bir şeyler söyleyecek kadar müktesebatım yok” deme erdemini göstermesini beklemek de öyle. Ama kendisini zorlayarak da olsa, üzerinde yetiştiği ilim zeminine en azından bir müsteşrik kadar saygılı davranmasını beklemek, kendisini izleyenlerin en tabii hakkıdır!
Sözün kısası, ulemamızın “şehvetu’z-zuhûr” dediği psikoloji, ahir zamanda pek çok kimsenin benliğini esir almış durumda. Bir insan kendisini, ulemaya muhalefet edecek yetkinlikte görebilir; onların verdiği hükümleri tartışma mevkiinde olduğunu düşünebilir. Bu başka şeydir; ait olduğu tarihi, medeniyeti, müktesebatı, züccaciye dükkânına girmiş fil gibi tahrif etmeye, kırıp dökmeye yeltenmek başka şeydir.
Bu ümmetin ilmî müktesebatı Abdülaziz Bayındır gibilerinin ifrazatlarıyla yıkılacak olsaydı, müsteşriklerin yüzlerce yıllık çabası arzu ettikleri neticeyi verirdi. O müktesebat adına değil, ama Abdülaziz Bayındır’ın bu kör gidişle kafasını nereye çarpacağı konusunda endişe edilse yeridir…
Milli Gazete – 10 Ocak 2013