Modernitenin rüya hakkındaki profan tesbitleri ile Müslüman’ın rüyaya atfettiği değer arasında bariz farklılıklar bulunması tabiidir. İkincisini, Efendimiz (s.a.v)’in rüya hakkında söylediklerindan başka birşeye dayandıramayacağımız açık.
Her ne kadar hangi rüyaların makbul ve itimada şayan olduğu ve hangilerinin böyle olmadığı yolunda elimizde bir kısım ölçüler var ise de, kimi spesifik durumlarda rüyanın bundan fazla belirleyici kılındığı da dikkat çekici bir husus.
Menakıb ve Teracim türü kitaplarda zikri geçen rical hakkında görülen rüyalara ayrı bir ihtimamla yer verilmesi çağdaş biyografi yazarlarının pek iltifat ve hazzetmediği bir durum olmakla ve dahi “bilimsel” sayılmamakla birlikte, rüya, gerçek hayatın ayrılmaz bir parçası olarak varlığını sürdüregelmiştir.
Bilhassa “istihare” babında kendisine başvurduğumuz rüya, aşağıda zikredeceğim örneklerde görüldüğü gibi daha farklı bir fonksiyon üstlenerek belirleyiciliğini sürdürmüştür.
Rivayete göre Sadru’ş-Şeria el-Asgar diye bilinen ünlü Hanefî alimi Ubeydullah b. Mes’ûd, mutlak içtihad mertebesine ulaştığı kanaatiyle yeni ve müstakil bir Usul tesisine karar verme aşamasındayken bir gece rüyasında kendisini, her birinin üzerinde birer pencere bulunan dört kapılı ve dört köşeli bir mescitte görür. Burada kendisine Cebrail (a.s) görünerek, bu muntazam binanın ahenk ve nizamını bozmadan beşinci bir kapı ve pencere açıp açamayacağını sorar, Sadru’ş-Şeria bunun mümkün olmadığını söyleyince kendisine, yeni bir mezhep tesisi düşüncesinin de İslam Hukuk sistemindeki intizam ve ahengi bozmadan hayata geçirilemeyeceğini söyler. Sadru’ş-Şeria’yı yeni bir Usul ve yeni bir mezhep tesisi düşüncesinden vaz geçiren bu rüyadır.
Zikredeceğim ikinci örnek daha enteresandır ve bizzat gören tarafından nakledilmiştir. Meşhur Buhârî şarihi İbn Hacer el-Askalânî, el-Mecmau’l-Müesses‘te belirttiğine göre kendisi Hanefî mezhebinde fer’î meselelerin Usul’e mebni olması dolayısıyla bu mezhebe karşı içinde bir meyil duymaktadır. Bir gece rüyasında, daha önce vefat etmiş olan ve kendisine karşı derin bir sevgi ve saygı beslediği İbn Burhan’ı görür. Ona ne durumda olduğunu sorar. Aldığı cevap, “Biz şu anda hayır içindayez. Ancak Hz. Peygamber (s.a.v), Hanefî mezhebine meyyal olduğun için seni kınayıp ayıplamaktadır” şeklindedir. Bunun üzerine İbn Hacer, Hanefî mezhebin hakkında içinde taşıdığı bu meyilden pişman olur.
el-Kevserî merhum, Zuyûlu Tezkireti’l-Huffâz‘a yazdığı ta’likler meyanında İbn Hacer’e bu tutumu sebebiyle ve rüyanın aksam va ahvalindan bahisle hafifçe yüklenmekte ise de, bu durum, İsmail Kara’nın Şeyh Efendinin Rüyasındaki Türkiye‘sine kadar böyle gelmiştir ve böyle de devam edeceğe benzer.
3 Ağustos 2002 – Milli Gazete