Bugünlerde gündeme gelen İstiklal Mahkemeleri’nin zabıtlarının açılması meselesi gözleri bir kere daha Cumhuriyet arefesinde yaşanan olağan dışı şartlara ve uygulamalara çevirdi. İstiklal Mahkemeleri, dönemin olağanüstü şartlarında adeta bir “sindirme” mekanizması olarak iş görmüştü. Bir kere karar verdi mi, geri dönüşü olmayan, temyizi gayrı kabil ve Cumhuriyet için “tehlike” olarak değerlendirilen her vakayı ilgi alanında tutan bu mahkemelerde kimler yargılandı, yargılama süreci nasıl cereyan etti ve ne türlü yansımaları oldu? Bugüne kadar bu mahkemelerin etkisiyle mütenasip kemiyet ve keyfiyette çalışmalar görmek “tabii olarak” mümkün olmadı. Bu çerçevede bildiğim kadarıyla ilk defa Ahmed Nedim imzasını taşıyan bir çalışma 1993 yılında neşredilmişti.[1]Ankara İstiklal Mahkemesi Zabıtları -1926-, İşaret yay., İst-1993. Aslında o çalışma ve daha öncesinde konuyla ilgili bölük-pörçük araştırmalar bu mahkemelerin çalışma tarzına ilişkin yeterli denebilecek fikri vermişti. Ama o çalışmalara yansımayan nice hakikatler bu yeni süreçte gün yüzüne çıkma şansı bulacak; hep birlikte bekleyip göreceğiz. Bu yazıda Ahmed Nedim’in zikri geçen çalışmasından birkaç kesit sunacağım:
Birinci meclis üç aylık çalışma döneminin ardından tatile girmiş, “muhalif” mebuslar memleketin dört bir yanına türlü “görevlendirmeler”le dağıtılmıştı. 1 Eylül 1920 günü yeni çalışma takviminin ilk günüydü; “zorunlu” tatilin ardından hayli eksik bir mevcutla toplanan mecliste ilk konuşmayı “M. Kemal Paşa’nın iznini ve desteğini aldığını” belirterek sözlerine başlayan Menteşe mebusu Dr. Tevfik Rüştü bey yaptı. Meclis adına çalışacak ve “çok geniş yetkilere sahip olacak” İstiklal Mahkemeleri’nin kurulması teklifini ilk defa bu konuşmada o dillendirdi.
Ertesi gün hükümet adına Milli Müdafaa Vekaleti tarafından bir başka teklif getirildi: “Firari Ceraimini İrtikap Edenler Hakkında Kanun Tasarısı.” Bu teklifler ilgili encümende görüşülürken üçüncü bir hamle daha yapıldı ve bu yeni kanunu İstiklal Mahkemeleri’nin uygulaması teklif edildi. Böylece operasyonun üç ayağı birleştirildi ve ortaya, astığı astık kestiği kestik İstiklal mahkemeleri ucubesi çıktı. 18 Eylül gün Meclis Başkanlığı’na hükümetçe sunulan teklifte, 7’si Kastamonu, Eskişehir, Konya, Isparta, Ankara, Kayseri, Sivas’ta olmak üzere “derhal”, diğer 7’si ise Diyarbekir, Bitlis, Refahiye, Erzurum ve Van’da “lüzum görüldüğünde” 14 İstiklal Mahkemesi’nin kurulması istendi.
Yaklaşık 10 senedir devam etmekte olan savaş ve işgal durumu elbette herkes tarafından aynı metanet ve dirayetle karşılanamıyordu. Ordudan firar eden askerler meselesi, yukarıda sözünü ettiğim “Firari Ceraimini İrtikap Edenler Hakkında” kanun çıkartılmasını kaçınılmaz hale getirmişti. Buraya kadar anlaşılmayacak bir durum yok. Anlaşılması, daha doğrusu şeffaf bir yönetim anlayışı için “izah edilmesi” imkânsız olan, dönemin hükümeti tarafından bu kanun teklifine yapılan bir ilavede İstiklal Mahkemeleri’nin yetkilerinin olağanüstü genişletilmesi ve sadece firar olaylarına bakmakla yetinmeyip, her türlü sosyal ve siyasî duruma müdahale eden “devrim mahkemeleri” statüsüne kavuşturulmasıdır. Yukarıda zikrettiğim, “derhal” kaydıyla açılması istenen İstiklal Mahkemelerinin sayısı 8’e yükseltildi ve listede yer alan Kayseri çıkartılarak yerine Pozantı ve Diyarbekir eklendi ve memlekette “cumhur” adına karar verip kalem kıracak “devrim mahkemeleri” icra-i faaliyete başladı. Bilahare M.Kemal Paşa tarafından Trabzon ve Elaziz’de birer tane daha açılması teklif edilen İstiklal Mahkemeleri’nin sayısı 10’u buldu ve bu mahkemeler “her türlü” davaya baktı.
İlgi çeken mahkemelerden biri Eskişehir İstiklal Mahkemesi’dir. Bu mahkeme yaklaşık 1,5 yıllık süre içinde baktığı 201 davada 3.487 sanığı yargıladı. Bunlardan 671’i idam cezasına çarptırıldı.
Bir diğeri Konya İstiklal Mahkemesi’dir. Burada kurulan 12 ayrı Divan-ı Harp’te 1 hafta içinde 30 bine yakın insan sorgulanmış, bunlardan 741’i idam edilmiştir. Zaten hükümet nezdinde “yaftalı” olan Konya ahalisine reva görülen bu muamele mecliste de yankı bulmuştu. Durumu incelemek üzere Konya’da kurulan İstiklal Mahkemesi Divan-ı Harpler eliyle işlenen mezalimin üzerine tüy dikti; 741 idama 43 idam daha ekledi.
Bu söylenenler, “birinci dönem” İstiklal Mahkemeleri’nin bir kısmının bir kısım icraatlarıdır. Temmuz 1921’de yeni bir teklifle –Ankara ve Konya’dakilerin yanına– Samsun ve Kastamonu’da da birer mahkeme açılması teklif edildi. (Bir süre sonra bunlara Yozgat İstiklal Mahkemesi de eklenecektir.) Aynı günlerde Topal Osman kuvvetlerinin elindeki “hücec-i kat’ıyye” marifetiyle oluşturulan “icbarî irade”yle 7 saat süreyle Meclis’te “Başkumandanlık kanunu” görüşüp kabul edildi. Böylece diğer bütün erkler olduğu gibi İstiklal Mahkemeleri de “Başkumandan” M.Kemal Paşa’ya bağlanmış oldu!
Ağustos 1921-Temmuz 1922 tarihleri arasında çalışmış olan bu mahkemeler doğrudan M.Kemal Paşa’ya bağlı olarak, onun atadığı üyeler marifetiyle icra-i faaliyette bulundular.
Bütün bu mahkemeler içinde tarihe iz bırakan davalara bakan, Ankara İstiklal Mahkemesi’dir. Bir sonraki yazıda bu mahkemenin gördüğü davalardan bazılarına değinelim.
Milli Gazete – 26 Ocak 2012
Kaynakça/Dipnot
↑1 | Ankara İstiklal Mahkemesi Zabıtları -1926-, İşaret yay., İst-1993. |
---|