Ankara İstiklal mahkemesi Zabıtları -1926- isimli kitapta Ankara İstiklal Mahkemesi’nde yargılanan 40 civarında kişiye ait mahkeme zabıtları var.Mehmed Nedim, Ankara İstiklal Mahkemesi Zabıtları -1926-, İşaret yay., İst-1993, 13-258. Yazar, TBMM arşivinde bulunan bu zabıtları muhtevi bulunan 4 ve 5. defterlerin ya kendisine bilinçli olarak verilmediğini veya kaybolduğunu söylüyor. Bu iki defterin, mahkemeye getirilen diğer sanıklarla İskilipli Atıf Hoca’nın yüzleştirildiğini anlatan zabıtları muhtevi olduğu anlaşılıyor. Dönemin Meclis İnsan Hakları Komisyonu tarafından istenmesine ve TBMM Başkanı’nın yazılı emri bulunmasına rağmen bazı Arşiv görevlilerinin bu defterleri vermemesinin izahı nasıl yapılır, bilemiyorum. Ancak buna benzer vakaların bugün de cereyan etmemesi için ilgililerin hassasiyet göstermesi gerektiği açık.
Ankara İstiklal Mahkemesi’nde yargılanan isimlerden birkaçı:
İskilipli Atıf Hoca: Cemiyet-i Müderrisîn’in ikinci reisliği ve Teali-i İslam Cemiyeti üyeliği ve başkanlığı görevlerinde bulundu. İbtida-i Dahil Medarisi Umum Müdürlüğü görevini yürütürken ortaya koyduğu liyakat ve ehliyet sebebiyle yurtdışından yüksek rütbeli teklifler aldığı halde “milletine ve devletine hizmetten ayrılamayacağı”nı söyleyerek bu teklifleri geri çevirdi. Milli Mücadele’yi bütün varlığı ile destekledi. Bir süre sonra değişen şartlar onu ailesinin geçimini sağlamak için kitapçılık yapmaya mecbur etti. Tesettür-i Şer’î, Din-i İslam’da Men-i Müskirat gibi, aktüel meseleler hakkında eserler yazdı. Her yazdığı eser için Maarif Vekaleti’nden ruhsat almaya özellikle dikkat ediyordu. Frenk Mukallitliği ve Şapka isimli meşhur eseri için de aynı ruhsatı almıştı. Ancak neşrinden 18 ay sonra bu kitap toplatıldı ve Atıf Hoca 9 Aralık 1925 günü evinden alınarak İstanbul Polis Müdüriyeti’ne götürüldü. Burada aralıksız 22 gün sorgulandıktan sonra “Şapka isyanı alimlerinden” sayıldı ve Ankara İstiklal Mahkemesi’nin emri doğrultusunda kelepçeli olarak bindirildiği bir kömür gemisi ile Giresun’a gönderildi. Oradaki İstiklal Mahkemesi’nde 16-18 Aralık günleri sorgusu yapıldı ve suçsuz olduğu anlaşıldı. Tekrar İstanbul’a getirildi. Serbest bırakılmayı beklerken bir kere daha Polis Müdüriyeti’ne götürüldü ve hücreye atıldı. Mahkeme reisi Ali Çetinkaya, İstanbul basınında yer alan demecinde yer aldığı şekliyle “suçsuzluğu ortaya çıktığı” halde Hoca başka sanıklarla birlikte bu kez de Ankara’ya sevk edildi. Burada bir hücrede tutuldu. 20 Ocak 1926 günü başlayan mahkeme 5 celse sürdü. Savcı 3 yıl ağır hapsini istedi ise de 58 gün süren zindan hayatı idam kararıyla sona erdi. Atıf hoca, Türkiye Cumhuriyeti’nin Şapka İnkılabına kitap yazarak muhalefet suçundan 3 Şubat 1926 gecesi Ankara’da Büyük Millet meclisi Önünde asılarak idam edildi. Yazdığı kitap, Şapka Kanunu’ndan iki yıl önce yayımlanmıştı. Üstelik Cumhuriyet’in Maarif Vekaleti’nin izin ve ruhsatıyla!..
Ali Haydar Efendi: Batum doğumlu. “Ahıskalı Ali Haydar Efendi”, “Mecelle şarihi” veya “Küçük Ali Haydar efendi” olarak anılır. İlk tahsilini memleketinde yaptıktan sonra İstanbul’a geldi. Burada Medresetu’l-Kudât’ı bitirdi; Burdur, Uşak, Denizli kadılıklarında bulundu. İstanbul İstinaf Mahkemesi Üyeliği yaptı, Hukuk Fakültesi’nde Mecelle ve Usul-i Muhakemat-ı Hükmiyye dersleri verdi. Pek çok yüksek mahkemede üye ve daire başkanı olarak görev yaptı. 1914’te Fetva Emini oldu. Osmanlı’nın I. Dünya Savaşı’na girmesinden hemen sonra 14 Kasım 1914’te ilan edilen “cihad-ı ekber”le ilgili fetvayı Fetva Emini sıfatıyla Fatih Camii’nde okuyan odur. 1916’da Rumeli Kazaskerliği’ne yükseldi ve aynı yıl emekliye ayrıldı. Atıf Hoca’nın Frenk mukallitliği ve Şapka isimli eserinden birkaç nüsha sattığı gerekçesiyle Ankara İstiklal Mahkemesi’nde yargılandı.
Tahiru’l-Mevlevi: Daruşşafaka’da, Kuleli Askeri Lisesi’nde ve daha başka okullarda 40 yıla yakın hocalık yaptı. İstanbul’da Mahfel mecmuasını çıkartırken, bu mecmuada yazılar yazan yakın dostu İskilipli Atıf Hoca’nın Frenk Mukallitliği ve Şapka isimli eserinden 5 adet sattığı için tutuklanarak Ankara’ya gönderildi. İstiklal Mahkemesi’nde yargılandı ve beraat etti. Bu mahkemeye ait anılarını 1927 yılında gizlice kaleme aldı. Vefatından sonra terekesinden çıkan bu notları Sadık Albayrak, Matbuat Alemindeki Hayatım ve İstiklal Mahkemeleri adıyla neşretti.
Ömer Rıza (Doğrul): Kahire doğumludur. Mehmet Akif’in Mısır yıllarında kendisiyle tanıştı ve onun delaletiyle İstanbul’a geldi. Burada birçok gazetede basın hayatını sürdürdü. Akif’in damadı oldu. Fikir ve düşünceleri sebebiyle başta İstiklal Mahkemeleri olmak üzere birçok mahkemede yargılandı. Önce Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, sonra mason oldu. 1950 seçimlerinde Demokrat Parti’den milletvekili seçildi. 13 Mart 1952’de İstanbul’da öldü.
Atıf hoca davasından bir sahne:
S: (…) Sen en karanlık günlerde Teali-i İslamcılık yap, Mustafa Sabri’nin yanında yer al; sonra da karşımızda şöyle böyle söyle. Sözleriniz hiçbir gerçeğe uygun değildir.
C: Bu husus için size belge gösterdim.
S: Ne belge?
C: Mustafa Sabri ile bu beyanname meselesini görüşse idim tekzib etmezdim.
S: Bilakis, bu sizin kasdınızın devamı için yapılmış bir tertib olur.
C: Niçin öyle olsun? Ben de onlarla beraber olur, beyannameyi tasdik için ısrar ederdim ve imza ederdim. Halbuki açıkça muhalefet etmişimdir. Resmi vesika gösteriyorum. Hakkımda olumlu kanaat sahibi olmak lazım gelir ve gelmelidir. Tasdik etmeyelim diye en fazla ısrar eden oldum. Eğer Mustafa Sabri ile alakam olsaydı ısrar etmezdim.
S: Belge göster!
C: Belgeyi arz ediyorum: Vakit gazetesinin 1034’üncü nüshasında tekzibnamem duruyor. Şimdi bu durup dururken bendenize vesika sormak bilmem nasıl olur!
S: Sen bu tekzibnameyi ancak bir gizli maksat için yaparsın.
C: Ne maksadı beyefendi?
S: Çünkü gördünüz ki bunlar Yunan tayyareleriyle atıldı ve aksi tesir yaptı. Anadolu halkı Milli Mücadele’ye daha fazla destek vermiştir. Siz de bu kötü durumdan kurtulmak için bunu yaptınız.
C: Eğer öyle olsa idi, onlarla beraber olurdum, Cemiyet’e devam ederdim. Halbuki devam etmedim. Bu da bir delildir. Eğer devam etse idim bu düşünceniz akla gelebilirdi.
S: Sus! Bizi çileden çıkarma! Hürriyet ve İtilaf’tan ve Mustafa Sabri’den destek alarak bu cemiyeti kurduğun buradan belli oluyor. Sen hala onlardan ayrıyım diyorsun. Biz budala olmalıyız ki bu sözlere inanalım. Bol bol atıyorsun. Çıkarın!..
Milli Gazete – 28 Ocak 2012