Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yayın kataloğu hızla kabarıyor. Özellikle bu yeni dönemde neşredilen eserler sadece fizik özellik ve kalite olarak değil, muhteva olarak da farklılık arz ediyor. Diyanet tarafından “İslam’a Giriş” üst başlığıyla neşredilen kitaplardan bahsetmek istiyorum. Temel Esaslar, Ana Konulara Farklı Yaklaşımlar, Gençliğin İslam Bilgisi ve Evrensel Mesajlar alt başlıklarını taşıyan 4 kitaptan oluşan bu seri; kaynaklar, itikad ve ibadet esasları, nazarî ve pratik meseleler, medeniyet ve kültür boyutu, Din’i bireysel ve toplumsal yansımaları… gibi pek çok … Devamını Oku
İslamî İlimlerde Yenilik Arayışları
Kur’an’da, Sünnet’te ve 1200 küsür yıllık pratikte “Müslüman olmak”, içinde yaşanılan ortam ve şartları mümkün olduğunca Allah’ın rızasına uygun hale getirmek şeklinde ortaya konmuşken, modern zamanlarda Müslümanların yeni bir “Müslümanlık anlayışı” arayışıyla çırpındığı görülüyor. “Zaman sana uymuyorsa, sen zamana uy” anlayışını ilke edinerek modernleşme macerasına atılan Müslümanlar, Din’i, bir “mükellefiyetler manzumesi” olarak değil, yaşanan durumu onaylama mekanizması olarak görüyor artık. Din’i “mükellefiyetler manzumesi” olarak gördüğünüzde, ortada, özümsenmesi ve hayata yansıtılması gereken “sabit hakikatler” bulunduğunu kabul ediyorsunuz demektir. … Devamını Oku
Bazı Tasavvuf Kaynaklarındaki Hadisler-2
Bir önceki yazının sonunda sorduğum iki sorunun cevabıyla başlayalım: Abdülkadir Geylânî hazretleri bu hadislerin sahih olduğunu söylemiş midir? Gunye’de Dört Halife’nin hilafeti ile ilgili bahsin işlendiği yere[1]Dâru İhyâi’t-Turâsi’l-Arabî baskısı, I, 110 vd.; Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye baskısı, I, 158 vd. baktığımızda, onların hilafete gelişinin Sahabe’nin seçimi, ittifakı ve rızası ile olduğunun söylendiğini görüyoruz. Bunun arkasından Geylânî hz., Hulefa-i Raşidin’in hilafete geliş tarzını tek tek ele alıyor ve şöyle diyor: “Ebû Bekr es-Sıddîk (r.a)’ın hilafeti, Muhacirin ve Ensar’ın ittifakıyla oldu. Şöyle ki: … Devamını Oku
Direnenler Ve Dilenenler
İsrail’in Gazze’ye son saldırısı üzerine “İslamî medya”da hayli yorum yapıldı, yapılıyor. Reelpolitik merkezli değerlendirmeler, itidal çağrıları, geleceğe ilişkin tesbitler… Bu katilamın faturasını Hamas’a kesme tavrı, söz konusu yorumlar içinde en insafsız olanı. İsrail’in kuruluşunu, kuruluşundan bu yana izlediği politikaları, toprağını savunmaktan başka düşüncesi olmayan bir halkın çırpınışını ve gelinen noktaya nasıl gelindiğini dikkate almayan bu tavır, satır üstünde İsrail’e yönelik suçlamalarda bulunsa da, satır altında farklı mesajlar barındırıyor. “Acaba direnmeselerdi daha mı kötü olurdu?” sorusu bu bağlamda … Devamını Oku
Oryantalizmin Gayri Meşru Çocuğu Modernizm
Modern zamanlar, Yahudisiyle Hristiyanıyla bütün bir Ehl-i Kitab’ın, kadim zamanlardan beri genetik olarak taşıyageldikleri İslam düşmanlığını “kaleyi içeriden fethetme” metoduyla “içmizden” birilerine zerk etmeyi başardıkları zaman dilimi olarak temayüz eder. O “içimizden” olanların “bizden”liği geneli itibariyle aslında sadece görüntüden ibarettir. Onlar, Müslüman bir bedende gayrimüslim bir ruh taşımaları haysiyetiyle sadece kalıp, isim, görüntü olarak müslümandır. Muhammed Mustafa el-A’zamî hocanın, dilimize Kur’an Tarihi adıyla çevrilen eserini (İz yay., İstanbul-2006) kaleme almasına sebep, Toby Lester isimli bir gazetecinin Kur’an’ın … Devamını Oku
Bazı Tasavvuf Kaynaklarındaki Hadisler-I
10 Haziran 2004 tarihli yazımda Saadet-i Ebediyye isimli eserle ilgili kısa bir değerlendirme yapmış ve içinde zayıf, hatta uydurma rivayetler bulunduğunu söylemiştim. Örnek olarak da Efendimiz (s.a.v)’in, Hz. Ali (r.a)’a, “Benden sonra halife Ebû Bekr olacaktır. Ondan sonra Ömer, ondan sonra Osman, ondan sonra da sen” buyurduğunu anlatan rivayeti zikretmiştim. Yine o yazıda, Saadet-i Ebediyye’de yer alan, “İmam-ı Şafiî hazretleri, İmam-ı a’zamın içtihadının inceliğinden az bir şey anlayabildiği içindir ki, “Bütün müçtehidler, İmam-ı a’zam Ebû Hanîfe’nin çocuklarıdır” … Devamını Oku
Zaruri Bir Açıklama
Bugüne kadar gerek bu köşede gerekse muhtelif vasatlarda, itikadî çizgisini, dini algı ve takdim tarzını, ilmî tesbitlerini yanlış bulduğum birçok insan hakkında yazdım, konuştum. Hatalı bulduklarımı tenkit ederken doğrunun ne olduğunu da göstermeye çalıştım. Emr-i ma’ruf/nehy-i münker’i varlık sebebim bildiğim için Rabbim ömür ve imkân verdiği sürece bu faaliyetlere devam edeceğim. Birileri hakkında bir şeyler yazarken/konuşurken ciddiyeti ve seviyeyi korumaya, demagoji yapmamaya ve ahiretime zarar verecek tutumlardan uzak durmaya özen gösterdim. Hakkın hatırını âli tutmaya çalışırken muhataplarımın … Devamını Oku
Ruhu’l-Beyan Tefsiri ve Vitir Namazı-2
Bir önceki yazıda İsmail Hakkı Bursevî hazretlerinin –kendisi sadattandır– Rûhu’l-Beyân isimli tefsirinin rivayet yönü üzerinde kısaca durmuş ve bu eserin ihtiva ettiği her rivayetin itimada şayan olmadığını söylemiştim. Hemen belirteyim ki o yazıda söylenenler, hususen bu eserde geçen bir rivayet hakkındaki soruyla irtibatlı olarak söylenmiştir. İslamî ilimlerin muhtelif sahalarında 100’den fazla eserin müellifi, aynı zamanda büyük bir Tasavvufî şeyhi olan Bursevî (rh.a)’in hal tercemesi (biyografisi) için müstakil kitap çalışması yapmak gerekir. Hayatı ve eserleri hakkında geniş bilgi … Devamını Oku
Haberî Sıfatlar ve İtikadımız
Özellikle gençler arasında hayli yoğun bir şekilde tartışılan meselelerden biri haberî sıfatlar. Kısaca, “Kur’an ve Sünnet’te Allah Teala’nın müteşabih sıfatları cümlesinden olduğu haber verilen hususlar” olarak tarif edebileceğimiz bu sıfatlar hakkında ne düşünmeli, onlara nasıl inanmalıyız? Allah Teala’nın eli, yüzü, gözü, inmesi, gelmesi… gibi nitelemeleri okuduğumuzda/dinlediğimizde aklımıza ne gelmeli? Anlaşılan o ki, bir kesim, bu sıfatlara, nasslarda geldiği gibi iman edilmesi ve tevile gidilmemesi gerektiğini söylerken, diğer bir kesim, bu türlü sıfatların tevil edilmesi gerektiğini söylüyor. Aslında … Devamını Oku
Ehl-i Sünnet Günümüze Ne Söyler?
Ümmet-i Muhammed’in “acil” gündemlerinin bulunması, “itikadda mezhebin ne?” sorusunu erteler mi? Ya da bu gündemlerle iştigal eden bir kimsenin itikadda herhangi bir mezhebin mensubu olmadığını söylemesi gerçekte neye tekabül eder? Şurası açık ki, geçmişte Ehl-i Sünnet ile bid’at fırkalar arasında cereyan etmiş kelamî münakaşalarda gündemde olan hususların birçoğu günümüzde güncelliğini yitirmiş durumda. Kimse cevher, araz, cüz’-i la yetecezze… gibi konularla ilgilenmiyor. Ancak bu, itikadın ve itikadî kabullerin güncelliğini, daha da önemlisi, “önemini” yitirdiği anlamına elbette gelmez. Zikrettiğim … Devamını Oku
- Page 1 of 2
- 1
- 2