Diyanet’in neşrettiği İlmihal’de mü’min kadının Ehl-i Kitap erkekle evliliği meselesinin işleniş tarzı konusunda son birkaç yazıda yaptığım atıfta bir “yanlış anlama” olduğunu ileri süren bir dostumun yaklaşımı üzerinde duracağım bugün. Önce İlmihal’in konuyla ilgili olarak ne dediğine bakalım: “Müslüman bir erkeğin Ehl-i kitap yani Yahudi ve Hıristiyan olmayan bir kadınla evlenmesi yasaktır. Kur’ân-ı Kerim’de, “Müşrik kadınlarla iman edinceye kadar evlenmeyin” (el-Bakara 2/221) buyurulmaktadır. Müşrik Allah’ın birliğine inanmayan, ona ortak koşan kimse demektir. Yahudi ve Hıristiyan kadınlarla evlenilebilir … Devamını Oku
Ehl-İ Kitap Kadınlarla Evlilik / 12 İmam
Soru “1-Ehli kitap sadece Musevileri ve Hıristiyanları mı kapsar? Eğer öyle ise Maide Suresi 5. ayetinde evlenilmesine izin verilmiş olanlar kadınlar yalnız Hıristiyan ve Museviler midir? Budist, Hindu, Zerdüşt bir bayanla Müslüman bir erkeğin evlenmesi caiz midir? 2-Kütübi Sitte hadis kitaplarında Peygamber Efendimiz’den rivayet olunan ‘Benden sonra 12 halife gelecek ve hepsi Kureyş’ten olacak.’ hadisi sahih midir? Bazı tefsirlerde ve hadislerde İsrailiyat olduğu söylenir yine aynı şekilde Şia ve diğer bidat mezheplerin etkileri de anlatılır. Bu da … Devamını Oku
Yine Diyanet-2
“Bir yazar”a cevaben kaleme aldığı yazılarından birinde Karaman hoca, Diyanet’in ve Diyanet Vakfı’nın neşrettiği her eser ve yazının Din İşleri Yüksek Kurulu’ndan geçtiğini, kendisinin de “sahih İslam”ı öğrenmek isteyenlere öncelikle bu kuruldan geçen eserleri tavsiye ettiğini, bu kuruldan çıkabilecek hatalı bir kararın affedilen, hatta ecir alan “ictihad hatası” olacağını söylüyor. Diyanet İşleri Başkanlığı ve Türkiye Diyanet Vakfı tarafından neşredilmiş bulunan bütün eserleri kapsayan bu “garanti”ye ne kadar itimat edebiliriz? Neşri devam eden İslam Ansiklopedisi’nde cehennem azabının ebedîliği … Devamını Oku
Yine Diyanet
“Bir yazar”ın Diyanet’in izlediği politika ve neşrettiği eserleri konu edinen yazısı üzerine Prof. Dr. Hayreddin Karaman hocanın kaleme aldığı birkaç cevabî yazı okuduk. Hayli sert bir üslubun hakim olduğu görülen yazılarında hoca Diyanet’i ve yaptığı işleri “büyük bir fedakârlıkla” müdafaa ediyor, Diyanet’in arkasında duruyor. Bizim vergilerimizle ayakta durması, elbette bizi de ilgilendiren İslamî meselelere doğrudan müdahil olması dolayısıyla Diyanet İşleri Başkanlığı’nın politikaları, faaliyetleri, ürün ve eserleri hepimizi yakından ilgilendiriyor. Hoca’nın eleştirdiği yazar da en az Hoca kadar … Devamını Oku
Ehl-i Sünnet’in Ayırt Edici Vasfı
Ehl-i Sünnet’i diğerlerinden ayıran hususiyetlerin neler olduğunu bilmenin en kestirme yolu Sahabe’ye bakmaktır. Sahabe neye nasıl inanmış ve neyi nasıl yapmışsa, o hususlarda onlar gibi davranmak Ehl-i Sünnet’in ayırt edici vasfıdır. Daha önce de değişik vesilelerle ifade etmeye çalıştığım gibi, Mu’tezile’nin bir kısmı ve Haricîler dışında hiçbir fırka bir kurum olarak Sünnet’i toptan inkâr ve reddetmemiştir. Ancak bu durumun onları “Sünnet Ehli” yapmaya yetmediğine dikkat edilmelidir. Günümüzde de bir kısım çevreler Sünnet’i bir kurum olarak toptan reddetmediklerini … Devamını Oku
Rıhle 4
Dördüncü sayısıyla okuyucusunu selamlayan Rıhle, bu kez Kur’an tasavvurumuzu kapağa taşıdı. İmanımızın ve hayatımızın merkezinde yer aldığını söylediğimiz halde Kerim Kur’an, hayatımızda arzu edilen dönüşümü gerçekleştirmiyorsa, yeterince ciddi bir problemimiz var demektir. Bizden önceki kuşakların hayatını ve onlar vasıtasıyla dünyanın gidişatını dönüştüren Kitap bizim hayatımızda bunu yapmıyorsa, problemi kendimizde, Kitap anlayışımızda aramaktan daha tabii ve gerekli ne olabilir? Ümmet-i Muhammed’in geçmişi hakkında konuşurken, Kur’an’ı mehcur bırakma suçlamasında bulunmayı ihmal etmeyen, devr-i saadetten sonraki uzun asırları kara gözlükler … Devamını Oku
Bazı Tasavvuf Kaynaklarındaki Hadisler-4
Serinin bu yazısında hadislerin keşfen tashihi/taz’ifi meselesi üzerinde durarak meseleyi bağlamak istiyorum. Konu hakkında bilinenleri tekrarlamak yerine, konumuzla da bağlantılı olarak can alıcı noktalar üzerinde durmayı tercih edeceğim. “Keşfî bilgi kesinlik ifade eder mi?” sorusuyla başlayalım. Öncelikle şunu ifade edelim: Usul-i Fıkıh ve Kelam eserlerinde Ehl-i Sünnet’in epistemolojisi (bilgi kaynakları ve felsefesi) ortaya konulurken “keşfî bilgi” diye bir kategoriye yer verilmediğini görüyoruz. Bununla birlikte, Tasavvuf büyüklerinin, “keşf”i, bir bilgi kaynağı olarak itibara aldığı bilinmektedir. “Zahir uleması” için … Devamını Oku
Diyanet’in “İslam’a Giriş” Serisi-3
Son birkaç alıntı: “Bu noktada “İslam’ın ötekine karşı takınabileceği tavır bu kategorilerden (dışlayıcı dinler, kapsayıcı dinler, çoğulcu dinler, E.S.) hangisi içinde değerlendirilmelidir?” sorusu kaçınılmaz olarak gündeme gelir. Soruya tek ve her zaman için geçerli olabilecek bir cevap vermek mümkün değildir; zira bu tavır zamana, mekâna ve içinde bulunulan şartlara göre değişir. Bir başka ifadeyle İslam, zamana, şartlara ve konuya göre bu üç kategoriden herhangi biri içinde değerlendirilebilir.” (İslam’a Giriş, -Gençliğin İslam Bilgisi-, 416.) İslam ahkâmının, ama daha … Devamını Oku
Diyanet’in “İslam’a Giriş” Serisi-2
Diyanet’in neşrettiği İslam’a Giriş Serisi’nin “Ana Konulara Yeni Yaklaşımlar” alt başlığını taşıyan cildinde Sünnet/Hadis konusunu işleyen yazıdan son bir alıntı: “… Örneğin bir ilahiyatçı veya İslami ilimlerle uğraşan bir bilim adamı, Hz. Peygamber’in örnekliğinin doğru anlaşılması ve dinî uygulamalara kaynaklık eden sahih sünnetin tespiti ve değerlendirilmesi yolunda, geçmiş birikime ilaveten, Kur’an, Hz. Peygamber’in hayatı, akıl ve tarihî veriler ışığında ve modern bilimin sunduğu yeni imkânlarla zihinlerde tereddüt uyandıran rivayetlerin tahlil ve tenkidini yaparak Müslüman halka bu alanda … Devamını Oku
Bazı Tasavvuf Kaynaklarındaki Hadisler-3
Bir Önceki yazıda Abdülkdir Geylanî hz.lerinin, Hulefa-i Raşidin’in hilafete geliş sırasıyla ilgili –uydurma olduğunu söylediğim– rivayeti kullanma tarzını gördük. Muhtemelen kendisinin iştirak etmediği, ama mezhep imamı Ahmed b. Hanbel (rh.a)’dan geldiği için zikretme gereği duyduğu bir görüşün gerekçesi olarak zikrettiği bu rivayeti, –daha önce de muhtelif vesilelerle ifade ettiğim veçhile– “temriz sigası” kullanarak, yani “rivayet edilmiştir, nakledilmiştir…” gibi bir ifadeyle vermiştir. Bu nokta önemlidir; zira bu hadisi keşfen veya bir başka şekilde tashih etmediğini gösterir. İmam-i Rabbânî … Devamını Oku