Bir okuyucumun oldukça uzun sorusunu özüne dokunmadan aşağıya alıyorum: Soru: “İhlas yayın grubu Seyyid Kutup, Efgani, Abduh, Elbani vs. gibilerini mezhebsizlikle itham ediyorlar. Delillerini de kaynaklarından vererek gösteriyorlar, biz de kabul ediyoruz. (…).Bakalım sıra kimde. Vallahi korkuyorum sizin aleyhinizde de Ehl-i Sünnet olmadığınıza dair bir iddia çıkacak diye. (…) grubunun sitesini tetkik ederken bir de ne göreyim, Muhammed Ebu Zehra, Ebul Hasan Ali en-Nedvi, Seyyid Sabık, Mustafa İslamoğlu v.s. gibileri mezhebsiz ilan edilmiş. (…) Biz kimi okuyacağız, … Devamını Oku
Alim-Veli
Soru: “Neden Mevlana, Bâyezid-i Bistâmî, Cüneyd-i Bağdâdî, Bişr el Hafî, Yunus Emre, İbrahim b. Edhem, İbrahim Havvas v.s. zevat-ı aliyeye evliya deniyor da alim denmiyor? Bu zatlar fıkıh bilmiyor mu, müçtehit değil mi, medrese tahsili almamışlar mı, tefsir, hadis bilmiyorlar mı? Neden bir hüküm beyan edilirken “Gazalî şöyle dedi, Merginanî’de böyledir, Suyutî’de şöyledir” v.s. deniyor da, “Mevlana veya Yunus vesaire şöyle buyurmuş” denmiyor? Said bin Müseyyeb ve Hasenul Basrî, sanırım ikisi de tabiin; Veysel Karanî de tabiin … Devamını Oku
Ali Şeriati
Soru: Ali Şeriati’ye pek çok cemaatin negatif yönde bakmasını ve eserlerinin tehlike arz etmesi söylemlerini nasıl irdeliyorsunuz? Ali Şeriati’nin eserlerine nasıl yaklaşmalıyız? 300’e yakın muhtelif eserlerini okumalı mıyız? Neden bu yazara böyle negatif yönden bakılıyor? Cevap: Ali Şeraiti (1933-1977) ilk eğitimini babası Muhammed Taki‘den aldıktan sonra Meşhed Öğretmen Okulu‘nu bitirdi (1952). 1956’da Meşhed Üniversitesi‘ne girdi. Buradaki direniş hareketine katıldığı için babasıyla birlikte tutuklandı; 6 ay tutuklu kaldı. 1960’ta Doktora için Fransa‘ya gitti. Sorbon‘da Din Sosyolojisi ve Dinler … Devamını Oku
Said Nursi-Mehdi-2
Bir önceki yazıda yer alan soruyla bağlantılı olarak iki ayrı okuyucumdan gelen soruyu birleştirerek aşağıya alıyorum: Soru: Bediüzzaman Said Nursi‘nin Mehdi olduğu söyleniyor. Bu mümkün müdür? Onun Mehdi olma ihtimali var mıdır? Cevap: “Mehdi” kelimesi sözlükte “Kendisi hidayete ermiş bulunan, başkasının hidayete vesile olan” anlamlarına gelir. Kelimenin sözlük alamı esas alınacak olursa, insanların hidayetine vesile olan herkes bir anlamda “mehdi“dir. Dolayısıyla Said Nursi merhum da tıpkı diğer bütün İslam alimleri gibi –kelimenin sözlük anlamıyla– bir “mehdi“dir. Ancak … Devamını Oku
Okuyucu Soruları (4) Said Nursi-Mehdi-1
Soru: 1– “Seyyid Abdulhakim Arvasi hazretlerinin Risale-i Nurları yırtıp attığı söyleniyor, aslı var mıdır? Kütüb-i diniyyenin tahkir edilmesi fıkıh kitaplarında elfaz-ı küfürden sayılmıştır. Arvasi hazretleri nasıl böyle bir tefsire bu fiili yapar? 2- Resulullah s.a.s. efendimiz bile siyasetten içtinab etmemiştir, Said Nursi neden siyasetten uzak durmuştur? 3- Eimme-i isna aşeriyye ehl-i sünnet midir? Cevap: 1. Seyyid Abdülhakîm Arvâsî hazretlerinin Risale-i Nurlar hakkında, soruda ifade edilen tavrı gösterdiği konusunda herhangi bir bilgiye sahip değilim. Soru sahibi kardeşim bu … Devamını Oku
Mezhepler Arası İhtilaflar
Artık geleneksel hale getirdiğimiz “Okuyucu Soruları” serisinin bu yılki bölümüne başlıyoruz bugünden itibaren. Muhtemel bir yanlış anlamanın önüne geçmiş olmak için bir noktanın altını çizmek istiyorum öncelikle: İnternet üzerinden cevaplandırmayı tercih ettiklerim dışında kalan ve bu köşeye taşımakta fayda mülahaza ettiğim soruları ayrı bir dosyada biriktiriyorum. Gerek geçmiş yıllarda, gerekse bu yıl gelen sorular arasında dalgınlık neticesi cevapsız bıraktığım olmuşsa ve bu yüzden soru sahiplerinin, sorularını önemsemediğim gibi bir düşünceye kapılmasına sebebiyet vermişsem, kendilerinden helallık diliyor ve … Devamını Oku
Mü’minin Hürmeti
7/13. asır ulemasından İzzuddîn b. Abdisselâm (ö. 661/1262) ile döneminin bazı Hanbelîleri arasında geçen, hatta Eyyubî sultanlarından bazılarının da müdahil olduğu –önemli bir itikadî ihtilaftan kaynaklanan– gerginlik meşhurdur. Oğlu tarafından kaleme alınan “Îdâhu’l-Kelâm” isimli küçük risalede ve Tâcuddîn es-Sübkî tarafından “Tabakâtu’ş-Şâfi’iyye“de tafsilatıyla zikredilen bu gerginlik uzun bir süre devam etmiş, bu arada sultanla İbn Abdisselâm arasında bazı yazışmalar olmuştur. Bu süreçte Eyyubî sultanı el-Melikü’l-Eşref‘e, konu hakkındaki görüşünü yazan İbn Abdisselâm, fetvasının bir yerinde şöyle der: “Mushaflarda yazılı … Devamını Oku
Kutsal Kitab’ın Son Versiyonu ya da Kendi Kitabını Yazanların Öyküsü (2)
ABD Dışişleri Bakanlığı bünyesinde Arap ve İslam Ülkelerinde Dinî Söylemi Geliştirme Komisyonu adlı bir komisyon teşkil edildiği, bu komisyonun Ortadoğu‘da “yeni bir İslam anlayışı” oluşturulabilmesinin zemini ve hali hazırdaki durum üzerine bir rapor hazırladığı biliniyor. Bölgeye “ılımlı” (yani Ehl-i Kitap tarafından sakıncasız görülen) bir İslam modelinin benimsetilip yerleştirilebilmesi için, bir önceki yazıda da vurgulamaya çalıştığım gibi iki ayaklı bir proje yürütülmek isteniyor: Projenin birinci ayağını askerî, siyasî ve ekonomik olarak bölgenin abluka altına alınması, ikinci ayağını ise … Devamını Oku
Kutsal Kitab’ın Son Versiyonu ya da Kendi Kitabını Yazanların Öyküsü (1)
Dünya tarihinin herhangi bir döneminde, herhangi bir toplumun inancını ve değerlerini tayin için başkalarının “kutsal kitap” yazdığına dair bir örneğe rastlanabilir mi, bilmiyorum. Cahiliye Arapları, evet, kendi putlarını kendileri yapıyordu, ama başkalarına put ihraç etmek gibi bir alışkanlıkları yoktu. Kendi kutsal kitaplarını kendi elleriyle yazan Ehl-i Kitap, bu yönüyle onlara benzese de (neticede biri tanrısını, diğeri kutsal kitabını imal ediyor çünkü), şimdi onları bir adım daha geride bıraktıklarını söylemek durumundayız: Ehl-i Kitap artık başkalarına da kutsal kitap … Devamını Oku
İslam Dünyası ve Tercüme Faaliyetleri
İslam tarihinde yabancı din, dil ve kültürlere ait eserlerin tercümesi faaliyetinin iki dönemde yoğunluk kazandığını biliyoruz. Bunlardan ilki Abbasîler döneminde kurulan Beytü’l-Hikme marifetiyle yapıldı. Eski Cündişapur Akademisi örnek alınarak kurulduğu söylenen bu müessese, günün şartlarına göre oldukça gelişmiş bir yapı arz ediyordu. Oldukça geniş kütüphanesi yanında istinsah, telif ve tercüme faaliyetleri için, hatta okuyucular için ayrı mekânlar ihtiva ediyordu. Bu müessese, aynı zamanda ilmî meselelerin müzakere ve münakaşa edildiği bir ortamdı. Özellikle el-Me’mun döneminde her hafta düzenli … Devamını Oku