“Müslüman” olarak nitelendirilmeyi hak etmiş bir toplum için Fıkıh, “illet-i mucibe”dir; onun bulunduğu yerde Müslümanlık vardır, bulunmadığı yerde yoktur. İlk dönemlerdeki kullanımını itibara alarak konuşacak olursak, “itikadiyat”tan “ameliyat”a, hatta “ahlakiyat”a kadar (“zaruriyat-haciyat-tahsiniyat” bölümlemesini hatırlayalım) hayatın her alanını kuşatan yapısı Fıkh’ı herhangi bir sosyal disiplinden ayıran en temel vasıf olarak karşımıza çıkıyor. Bu şumullü yapısı ve formel bir “kurallar manzumesi”ne asla indirgenemeyecek dikey ve yatay derinliğiyle sadece Müslümanlar’a özgü bir sistemdir o. Fıkıh herşeyden önce Alemlerin Rabbi’ne itaatin … Devamını Oku
Web Sayfası
Uzun zamandır gerek bu köşenin takipçilerinden, gerekse yazdığım birkaç derginin okuyucularından, gazete ve dergi yazılarıyla diğer çalışmalarıma toplu halde ulaşılmasını mümkün kılacak bir web sayfası konusunda talepler geliyor. Konunun teknik boyutunun yabancısı olduğum ve doğrusu maliyet hesabı yapmak zorunda bulunduğum için –hep arzu etmeme rağmen– şu ana kadar bu talepleri karşılama imkânım olmamıştı. Sevinerek belirteyim ki, bu düşünceyi kuvveden fiile çıkarma yolunda ilk adımı kısa bir zaman önce çok şükür attık. Katkı verenlerden Rabbim razı olsun… Muhammed … Devamını Oku
Ölçü Kaybolunca…
“Nefis muhasebesi” diye bir kavram vardı bizim kültürümüzde. Modern zamanlarda günlük hayatımıza yön vermesi şöyle dursun, hafızamızdaki lugatten bile silindi bu kavram; tıpkı hayatımızı anlamlı ve “ölçü”lü kılan diğer kardeşleri gibi… Muhasebe yapabilmeniz için elinizde “şaşmaz bir ölçü“nün bulunması zorunludur. Eğer ölçüyü yitirmişseniz, ya da neyin ölçü olduğu konusunda bir kararsızlık içindeyseniz, muhasebeyi “neye göre” yapmanız gerektiği gibi “hayatî” bir problemle karşı karşıyasınız demektir. “Nefis muhasebesi” kavramının hayatla içiçe olduğu zaman dilimlerinde “neyin neye göre” hesaba çekileceği … Devamını Oku
“Veren El-Alan El”
Genellikle “Veren el-alan el” tarzında çevrilen “el-Yedu’l-Ulyâ-el-Yedu’s-Süflâ” tabiri –ki başta el-Buhârî ve Müslim olmak üzere pek çok Hadis imamı tarafından nakledilen bir hadiste geçmektedir–, zenginliğin yoksulluğa mutlak üstünlüğünü ispat sadedinde kullanılmakta. Doğrusu Efendimiz (s.a.v)’in ve Sahabe‘nin ileri gelenlerinin, sırf “veren el” olmak için herhangi özel bir gayret sarf etmediği yolunda bende mevcut bulunan kanaatin, ed-Debûsî‘nin el-Emedu’l-Aksâ‘sını okuduktan sonra kesin yargı haline dönüştüğünü söylemem gerekiyor. Hadisin muhtelif varyantlarının bir arada değerlendirilmesi sonucu anlıyoruz ki, Efendimiz (s.a.v) –evet bu … Devamını Oku
“Akıl ve Nass”
Başlık, Dr. Kâmil Güneş‘in Konya (Selçuk) İlahiyat’ta yaptığı ve İnsan Yayınları tarafından neşredilen Doktora çalışmasının adını yansıtıyor. Dr. Güneş‘in çalışması, el-Bâkıllânî ve Kadı Abdülcebbâr örneklerinde Ehl-i Sünnet ile Mu’tezile‘nin temel bazı görüşlerini ele alıyor ve bu arada ilahî sıfatlar ve halku’l-Kur’an meselesine tarafların bakışını, arka plan vermeyi de ihmal etmeden detaylı bir şekilde işliyor. Aynı yıllarda (4/10. asır) ve aynı coğrafyada (Mezopotamya) yaşamış, her ikisi de kadılık yapmış olan bu iki alimin seçilmiş olması, çalışmanın tek özgün … Devamını Oku
Diyani Hüküm-Kazai Hüküm
Bu köşede bu konuda daha önce de yazmıştım. Hassasiyetine binaen ve önemli yanlış anlamalara sebebiyet verecek bir iddia vesilesiyle tekrarında mutlak fayda var. İddia şu: “Hanefîler, telkin neticesinde söylenen sözlerin sonuçlarının bağlayıcı olduğu görüşündedirler. Mesela bir kişi bir kadına manasını anlamadığı Arapça ifadelerle “tezevvectü” (seni eş olarak kabul ettim) demesini telkin etse ve kadın bunu tekrarladıktan sonra o şahıs da “kabul ettim” dese, evlilik akdi kurulmuş olur. (…) Bir şahsın hata ile, farkında olmadan veya gafil avlanarak … Devamını Oku
“Tasavvur Kitabı”
Geçen hafta İstanbul’daydım. Zamanımın çoğunu geçirdiğim Daru’l-Hikme‘de gerçekten faydalı oturumlar yaptık. Bu köşenin müdavimleri, daha önce Daru’l-Hikme hakkında yazdıklarımı hatırlayacaklardır. İstanbul’da bulunanlarınıza orayı mutlaka ziyaret etmelerini öneririm. Daru’l-Hikme‘deki bu oturumların bende bıraktığı doyumsuz tat hakkında ne kadar uzun yazsam yeridir. Ancak bu yazıda bir başka hazdan söz etmeyi tercih edeceğim. Orada kaldığım gecenin ilerleyen saatlerinde sevgili Hakan hocam, “Muhtevası itibariyle İslamî ilimlerin herhangi bir dalına sokulması müşkil olan kitaplardan bahisle, örnek olması kabilinden iki kitap gösterdi. el-Emedu’l-Aksâ … Devamını Oku
Mu’tezile’yi Doğru Okumak
Şarkiyatçı rasyonalizmine elsiz ayaksız teslim olan İslam Modernistleri‘nin, “dinin rasyonelleştirilmesi” projesi zımnında tavırlarını Mu’tezile‘den refere etmeye pek bayıldıkları bilinen bir husus. Sanırsınız ki Mu’tezile ayağını kaldırmış, onlar basmş!.. Elbette bu arada Ehl-i Sünnet‘in –özellikle de Eş’arîler‘in–, aynı tavrın “lazım-ı gayri mufarıkı” olarak “boy hedefi” seçilmesi de ihmal edilmeyen bir diğer retorik olarak dikkat çekiyor. Acaba İslam Modernistleri, Mu’tezile ve Ehl-i Sünnet‘i ne kadar doğru okuyor? Söz gelimi ünlü şarkiyatçı M. Watt‘ın değerlendirmesinden yola çıkarak “halku’l-Kur’an” (Kur’an’ın mahluk … Devamını Oku
Ebced Hesabı ve Güneşin Açısı-2
“Eğer gölge, kendi boyundan uzun ise, gölgeni 42 parçaya ayır. İlk parça zıll-u mahfuz’dur. Kalan rakamlar için de sana zikrettiğim gibi beytin kelimelerini kullan. Örnek: Gölgenin uzunluğu 22 ayak olsun. 44 rakamını 22’ye bölüp, bölümün birinci parçasını alırız ki, 2’dir. Bu, zıll-u mahfuz’dur. Sonra beytin ikinci kelimesine bakarız; bu kelime Be, Ye, Ze harflerinden oluşmaktadır. İlk harf olan Be, zıll-u mahfuz’un karşılığıdır. Kalan iki harf (Ye, Ze)’in sayı değeri 16’dır. Bu rakam, güneşin o vakitteki yüksekliğidir. (Bundan … Devamını Oku
Ebced Hesabı ve Güneşin Açısı-1
Şemsuddîn İbnu’l-Cezerî‘nin Târîhu İbni’l-Cezerî diye bilinen Târîhu Havâdîsi’z-Zemân ve Enbâihî ve Vefeyâti’l-Ekâbir ve’l-A’yân min Ebnâih adlı tarihini okurken rastladığım ve sizinle paylaşmaya değer bulduğum bir risaleden bahsedeceğim bugün. Bu eserinde İbnu’l-Cezerî, pek çok ilim dalında mütebahhir, Fıkh‘ı İzzuddîn b. Abdisselâm ve Hadis‘i hafız el-Münzirî gibi döneminin zirve isimlerinden tahsil etmiş bulunan, sadece ulum-u diniye sahasında değil, müsbet bilimler alanında da yetkinliğini isbat etmiş olan Şafiî alim Zeynuddîn Ebû Hafs Ömer b. Mekkî‘nin (691/1291) –ki müellifin hocasıdır– kısa … Devamını Oku
- Page 1 of 2
- 1
- 2