Rıhle’nin bugünü anlamak ve bugünün problemlerine doğru teşhis ve tedavi sunmak için geçmişe yolculuğu devam ediyor. Geleceğin bugünle ve bugünün geçmişle ilişkisi, sanıldığından çok daha derin ve güçlüdür. Bu söylediğim, sebep-sonuç ilişkisine münhasır değildir.
Bu noktayı biraz açmamız lazım: Bugünün geleceği ve geçmişin bugünü etkilemesi/belirlemesi sadece “sebep-sonuç ilişkisi” açısından ele alınmamalıdır. Evet sebep-sonuç ilişkisi de bu bağlamda üzerinde durulması gereken noktalardan biridir; ama burada söz konusu edilmesi gereken bir başka nokta daha var: Biz, vahye iman etmişler olarak geçmiş-gelecek ilişkisini vahyin belirlediği istikamette okumak ve tesis etmek durumundayız.
Sözünü ettiğim ilişki, sadece modernite’nin “ilkellik-gelişmişlik” tasnifi istikametinde okunmak zorunda değildir. Hatta bu okuma tarzı, insan (daha doğrusu “nefis”) merkezli olduğu için arızîdir, hastalıklıdır. Geçmişle gelecek arasındaki ilişki tesis edilirken dikkatte tutulması gereken asıl nokta “hakikat”tir. Bir başka deyişle eğer hakikatin hakkı geçmişte verildiyse geçmiş, bugün veriliyorsa bugündür nirengi noktası. İstikamet belirlenirken esas alınması gereken tek ölçü “hakikat”tir ve o neredeyse oraya dönülmelidir.
Kur’an’ın ve Efendimiz (s.a.v)’in “İbrahim milletinden olma”ya yaptığı vurgu, hiç şüphesiz bir “geçmiş-gelecek ilişkisi” tesis etmektedir. Burada tek belirleyici, “İbrahim milletine tabi olma” tavrıdır. Elbette burada geçmişe yapılan vurgu, “hakikat”in tecessüm ve tezahür ettiği zaman dilimi olması hasebiyledir.
Meseleyi böyle vaz edince elbette bugüne ilişkin teşhisler ve çözüm önerileri de esaslı bir şekilde farklılaşacaktır.
“Allah’ı razı etmek” gibi bir meselesi olduğunu iddia edenlerin samimiyeti, “Allah’tan razı olup olmadıkları”na bakılarak anlaşılabilir ancak. Bunun da ancak Müslüman zihni, doğru bilgi ve salih amel ile mümkün olabileceğini bilhassa belirtmek gerekir…
Bu söylenenleri Rıhle özelinde ifadeye dökecek olursak: “Dünyayı ve Din’i kurtarmak” şeklinde özetlenebilecek hamasete dayalı ruh durumunun da, “Dünyayı ve Din’i teslim ederek kurtulma” kompleksinin de modern birer arıza olduğu tesbitinden hareketle bir tek şeyin peşinde Rıhle: Bizi muradullaha götürecek olan nedir? Bunun arkasından “muradullahın tahakkuku” meselesinin gelmesi gerektiği açıktır. Aksi halde yapılan iş kuru bir “zihin jimnastiği”nden öteye geçmeyecektir. Alışılmış ifadesiyle “iman ve amel” meseleyi yani…
İkinci sayısında Rıhle, Sünnet-i Seniyye’yi kapak konusu yaptı. Modernitenin inşa ettiği zihin ve ruh durumu ile modern insanın/müslümanın Sünnet algısındaki yapısal problemler, Sünnet-vahiy ilişkisi, hadislerin mana ile rivayeti meselesi, tevatürün mahiyeti ve bir bilgi kaynağı olarak mütevatir hadisin önemi ve ayrıca Sünnet etrafındaki güncel tartışmaların ele alındığı Soruşturma bu sayının kapak konusu içinde yer alıyor.
İsmet Özel ile Kırk Hadis kitabı üzerine gerçekleştirdiğimiz nefis sohbeti özellikle anmalıyım. Tecelliye bakın ki, Sünnet/Hadis konusunda kafası karışık olanlar ve kafa karıştıranlar ilahiyatçı! İsmet Özel ise bilhassa Kırk Hadis’te ortaya koyduğu muhkem duruşla, ilahiyatlarda lisans üstü seviyede okutulmayı hak ediyor.
Yer kalmadığı için sadece bu sayıya katkıda bulunanların isimlerini zikretmekle yetineceğim: Dosya konusu: Talha Hakan Alp, Mehmet Fatih Kaya, Dr. Serdar Demirel, Dr. Abdullah Hikmet Atan, Dr. Mustafa Genç, Murat Türker ve bendeniz; Soruşturma: Prof. Dr. İsmail Lütfi Çakan, Prof. Dr. S. Kemal Sandıkçı, Prof. Dr. Zekeriya Güler, Nureddin Boyacılar, M. Salih Ekinci, Prof. Dr. Muhammed Acâc el-Hatîb, Prof. Dr. Nuruddîn Itr; serbest yazılarda Mustafa Özcan, Mustafa Armağan, ayrıca Ömer Faruk Tokat…
Rıhle gönüllülerinden özel bir isteğim var: Eğer abone değilseniz, mutlaka abone olun, abone iseniz en az bir kişiyi daha abone yapın. Yapın ki Rıhle’nin yolculuğu amacına ulaşana, maksat hasıl olana kadar kesintisiz devam etsin.
Milli Gazete – 9 Ağustos 2008