S–19) Cevşenül kebir Hadis-i Şerif midir? Kutubu sitte’de geçiyor mu? Cevşene bakış açımız nasıl olmalıdır? Cevşen hakkında daha önce sorulan bir soruya verdiğim cevapta şöyle demiştim: “(…) Cevşen’e gelince, Bediüzzaman merhumun bu duanın tevatüren nakledildiğini söylediğine rastlamadım. Evet o bu duayı bir vird gibi hem kendisi okumuş, hem de okunmasını tavsiye etmiştir. Ancak tevatür iddiasına –dediğim gibi– muttali değilim. Bu duanın özellikle Ahmed Ziyauddîn Gümüşhânevî hazretleri tarafından Mecmû’atu’l-Ahzâb isimli evrad ve ezkâr mecmuasına alınmasından sonra ülkemizde yaygınlık … Devamını Oku
Rıhle-10
Dünyevîleşme, daha önce hiç yaşamadığımız bir vakıa, bir “ahir zaman illeti” olarak hayatımızda hüküm-ferma durumda. Bugünlerde 1432. yılını idrak etmekte olduğumuz uzun İslam tarihi boyunca “dünya”yla bağlantımız bu boyut ve derinlikte olmadı hiçbir zaman. Zira hiçbir zaman “dünyaya bağımlı” yaşamadık biz. Arada bir paçalarımıza bulaştığı olduysa da, onunla aramızdaki mesafeyi korumayı hep bildik. Arada bir gaflete daldığımız, Yaratan’ı ve dünyaya geliş gayemizi unuttuğumuz oldu elbette; ama hiçbir zaman hayata ve ölüme “ötekiler” gibi bakmadık. Tam da yaşadığımız … Devamını Oku
Usul Zemininde Hareket Etmek-3
Konuyla ilgili cevabî yazısında Karaman hoca, recm cezası hakkında, biri modern zamanlara gelene kadar üzerinde –bildiğimiz kadarıyla Haricîler dışında– bütün Ümmet ulemasının ittifak ettiği, (ya da en azından muhalifi bilinmeyen), diğerleri ise modern zamanların mahsulü 3 görüş zikretti. Ardından da, recmin ta’zir olduğu doğrultusundaki istidlalini desteklemek amacıyla “Bizim istidlalimizi destekleyen usul ve füru kitaplarından bazı nakiller” yapacağını ifade ederek birtakım iktibaslarda bulundu. Bu ifade üzerine okuyucuda, hocanın, daha evvel recmin “ta’zir” olduğunu gösterdiğini söylediği hususların davaya delalet … Devamını Oku
Usul Zemininde Hareket Etmek-2
Bir önceki yazıda Karaman hocanın “recmin hadd değil ta’zir olduğunu gösterdiğini” ileri sürdüğü argümanları özetlemiştim. Bunların hiç birisinin hocanın davasına delalet etmediği gün gibi aşikâr. Hoca bu argümanların her birinde mevcut olan ve her biri ayrı bir hususa delalet eden özelliklerin birbirine eklenmesinden ortaya bir “zaaf” çıkacağının zan ve bunun da recmle ilgili delillerin delalet gücünü zayıflattığının tahayyül edilmesini istiyor ya da kendisi öyle düşünüyor olabilir. Ancak bunun “Usul zemininde hareket etmek”le bir ilgisi yoktur. Bu, olsa … Devamını Oku
Bediüzzaman ve Risale-i Nur-16
S–17) Risaleler Türkçeye çevrildiğinde dini hikayeler gibi bir kitap seviyesine dönüşüyor. Arapça, Osmanlıca ve Farsça yazılması onun gerçekten ilmi bir eser olduğunun kanıtı mıdır? İlk olarak risalelerin kaleme alındığı dil Türkçedir. Risale-i Nur içinde Arapça kaleme alınanların oranı diğerlerine kıyasla hayli düşüktür. Dolayısıyla soruda bir tesbit hatası bulunduğunu söylememiz lazım. İkinci olarak Bediüzzaman Kürt asıllı, ilim dili de Arapça olduğu için Türkçesinin akıcı olmasını beklemek doğru değil. Kendisi de bunu birçok yerde ifade etmektedir zaten. Ama bu … Devamını Oku
Usul Zemininde Hareket Etmek
Prof. Dr. Hayreddin Karaman hoca, “İslam’da Ne Var, Ne Yok” başlığı altında ileri sürdüğü görüşlere aldığı tepkilerin ardından kaleme aldığı yazılarına, tenkitçisinin niyet okuduğunu, mezmum duyguların etkisi altında kaldığını, ilim ve ahlak ölçülerinin dışına çıktığını… ima, hatta tasrih eden satırlarla giriş yaptı. Kendi maksadını ise, “İslam’ın temiz, güzel, nurlu yüzünü kirli, kara, çatık göstermek isteyenlerin ellerinden bazı fırsatları almak” olarak ifade etti. Benim yaptığım, istisnasız tamamı aynı gerekçeden hareket ederek benzer sonuçlara ulaşan modernistlerle hocanın tutumu arasında … Devamını Oku
Karaman Hocanın “Var”ları Ve “Yok”ları-23
Prof. Dr. Hayreddin Karaman hocanın kendi sorduğu “İslam’da Ne Var Ne Yok” sorusuna verdiği cevaplar içinden medar-ı itiraz gördüğüm hususları ihtiva eden yazılara bugün son vermiş olacağım. Bir “toparlama yazısı” olarak bu yazıda birkaç hususun altını çizmeyi gerekli görüyorum: Söz konusu yazılara girizgâh olarak kaleme aldığı satırlarda Karaman hoca şöyle demişti: “Örneklere geçmeden önce “İslam’da şu var, bu yok” demenin “usulü” üzerine bir iki cümle yazalım. “Üzerinde ittifak edilmiş inanç, ibadet ve hayat kuralları “İslam’da vardır”, bunlar … Devamını Oku
Bediüzzaman ve Risale-i Nur-15
Bediüzzaman merhumun, fetret devri sayılabilecek ahir zamanda zulüm altında ölen mazlum hristiyanların bir nevi şehit sayılabileceği doğrultusundaki ifadelerini, son zamanlarda Dinlerarası Diyalog süreciyle birlikte ortaya çıkan “Ehl-i Kitab’ın cennetlik olduğu” iddiasıyla karıştırmamak gerekir. Zira bu ikincisi konjonktürün tazyikiyle ortaya çıkmış bir söylem olarak doğrudan doğruya İslam itikadına muhalefet anlamı taşırken, ilki Eş’arîler’in –ki Bediüzzaman merhumun da bir Eş’arî olduğu unutulmamalıdır– Ehl-i fetretin akıbeti konusundaki kanaatine yaslanmaktadır. Bununla birlikte Bediüzzaman merhumun bu tesbitinin birkaç noktada netleştirilmeye muhtaç olduğunu … Devamını Oku
Karaman Hocanın “Var”ları Ve “Yok”ları-22
Hz. Ömer (r.a), Hz. Huzeyfe (r.a)’ın gayrimüslim (kitabî) bir kadınla evlendiğini duyunca kendisine bir mektup yazmış ve derhal o kadını boşamasını söylemiştir. Halife’den gelen bu talep/talimat üzerine Hz. Huzeyfe (r.a), “Yoksa kitabî kadınlarla evliliğin haram olduğunu mu söylüyorsun?” diye sormuş, Hz. Ömer (r.a) bu soruya şöyle mukabele etmiştir: “Hayır! Kitabî kadınlarla evliliğin haram olduğunu söylemiyorum. Fakat Müslüman kadınları bırakıp (bilmeden) zinakâr kadınlarla evlenmenizden korkuyorum.”[1]el-Beyhakî, es-Sünenu’l-Kübrâ, VII, 172. Bu son cümle bir diğer rivayette, “Kitabî kadınların zinakâr olanlarıyla evliliği … Devamını Oku
Karaman Hocanın “Var”ları Ve “Yok”ları-21
Hz. Ali (r.a)’ın Hz. Fâtıma (r.anha) validemiz üzerine evlenmek istemesinin Efendimiz (s.a.v) tarafından kesin bir şekilde men edilmesi hadisesini ileri sürerek çok eşliliğe karşı “Hepimiz Fâtımayız” diye bayrak açan hocanın atladığı önemli gerçekler var. Bunlardan birisi, Efendimiz (s.a.v)’in, Sahabe’den herhangi birisini taaddüd-i zevcattan men etmemiş olmasıdır. Bir diğeri, Hz. Ali (r.a)’ın, Hz. Fâtıma (r.anha) validemiz vefat ettikten sonra birden fazla kadınla evlilik uygulamasını vefat edene kadar sürdürmüş olmasıdır. Bu hususla ilgili olarak bir önceki yazıda bir-iki örnek … Devamını Oku