Özellikle son dönemde Ümmet olarak dışarıdan aldığımız her darbede “vahdet”e olan ihtiyacımız daha da artıyor; “vahdet” söylemini dillendirenlerimizin sayısı da öyle.
Ne ki bu söylemler pratik durumu göz ardı etiği için herhangi bir gerçekliğe tekabül etmiyor; herhangi bir derdimize derman olmuyor. Siyasi/ekonomik zeminde birlikte hareket etmek “belki” mümkün olabilir; ama inanç ve kültür zemininde, ideal ve aidiyetler zemininde bunun mümkün olmadığı gün gibi aşikar
“Vahdet” söyleminin büyüsüne kapılmış olanlarımız buradan hemencecik “mezhepçilik/bölücülük” çıkaracak, bunu biliyorum. Ama altı boş bir duygusallıktan, kuru bir temenniden öte bir anlamı olmayan “vahdet” çağrılarının hiçbir pratik neticesi olmadığı açık değil mi?
“Varsın olsun, birliğe davetten ne zarar gelir? Hem birliği emreden onca ayet/hadis varken bu tür çağrılar yapmak aynı zamanda bir vecibe değil mi?” diye düşünenler olabilir.
Hemen söyleyeyim; bu düşünce hem birliğin zeminini tesbit esen ayetleri/ hadisleri, hem de tarihte yaşadığımız acı tecrübeleri göz ardı ettiği için sadece “yanlış” değil, aynı zamanda “tehlikeli” de.
İşin özü ben, kendisini Ehl-i Sünnet olarak ifade eden cemaat, tarikat vb.’nin kendi aralarında birlik sağlamadıkça Ümmet’in birliğinin mümkün olmadığını düşünüyorum. Hatta bu sağlanmadıkça, “vahdet” çağrılarının ve söylemlerinin Ehl-i Sünnet’i iğdiş ettiği kanaatindeyim.
Zira biz “birlik” dediğimizde ne tekfirci Selefiler mevzilerini terk ediyor, ne Şiiler, ne diğerleri. Mevzisini, yani kırmızı çizgilerini, yani varlık zeminini berhava eden biz (Ehl-i Sünnet) oluyoruz.
Suriye en yakın ve yakıcı örnek!
Biz Ehl-i Sünnet olarak güçlü bir birlik temin edebilirsek, Ummet’in mümkün en geniş çaplı birliğine de buradan bir yol açmış olacağız. Başka türlüsü de mümkün değil.
Tarihe bir dönüp bakın: Biz arzu ettiğimiz çapta bir birliği ne zaman yakalayabilmişiz?
Doğrusu hiçbir zaman!
Evet, acı ama gerçek; kendisini “müslüman” olarak ifade eden kitlelerin tamamını kuşatan bir vahdet hiçbir zaman mümkün olmadı; bundan sonra da olmayacak.
O zaman “hayalî vahdet”in peşinde beyhude zaman ve enerji harcamayı bırakıp, “mümkün vahdet” için çaba sarf etmeye yönelmeliyiz diyorum.
Gerçekçi olmak gibi bir derdi olanlar için
tabii.
Ebubekir Sifil – 30 Mart 2016