Enformasyon çağında olduğumuz söylenir ya sık sık; maruz bulunduğumuz duruma bakınca, bunu, başına olumsuzluk belirten ekle “dezenformasyon” şeklinde anlamak gerekir aslında. Enformasyon “propaganda”ya dönüşünce “stratejik” bir mahiyet kazanıyor zira. Ve yaşadığımız, bu anlamda tam anlamıyla bir “maruz kalma” durumu…
Evet, yıllardır dilim döndüğünce üç çağdaş bid’at akımın -Modernizm, Vehhâbizm ve Şiizm- İslam coğrafyası -ve o çerçevede ülkemiz- için tehdit oluşturduğunu söylüyorum ve söylediklerimin arkasındayım.
Bunlar arasında Şiizm’in altını kalın çizgilerle çizmemiz gerekiyor. Gerekiyor, zira İran’ın, ülkemizde ve İslam dünyasının hemen her bucağında emperyal emellerini gerçekleştirmek için, vasat hangisine müsaitse o metodu kullanarak etki alanını giderek genişlettiği herkesin malumu. Irak’ta ve özellikle Suriye’de yaşananlar bunun en açık delili. Türkiye’nin doğu ve güneydoğunda yaşanan PKK terörünün arkasındaki aktörler arasında İran’ı görmek bu açıdan şaşırtıcı değil.
Çok değil, bundan birkaç yıl öncesine, İran’ın Suriye’ye, önce Hizbullah üzerinden, sonra doğrudan müdahalesine kadar, “Lâ Şî’iyye, Lâ Sünniyye, Vahde Vahde İslâmiyye” diyen pek çok insan, İran’ın gerçek yüzünü geç fark etmiş olmanın inkisarını, iyi niyetli oluşlarına sığınarak bastırmaya çalışadursun -şüphesiz bu iyi-, bölgede çıkabilecek bir Sünni-Şii savaşının tarafların hiç birine hayır getirmeyeceği gerçeğinden hareketle başka pek çok insan da hâlâ İran’ın bu Ümmet’in iyi niyetini, hassasiyetini, heyecanını, sabrını… istismar ederek emperyal hedeflerine doğru emin adımlarla ilerlediğini görmemek için kafasını kuma gömmekte ısrar ediyor. Ya da bilinçli bir saptırmayla/dezenformasyonla kitleleri mankurtlaştırmaya çalışıyor.
Elbette herkesin kendi tercihi… Kimsenin kafasını, gömdüğü yerden zorla çıkarmaya ne niyetim ne de imkânım var. Ama yaşadığımız vakıayı tahlil etmek, tarih ve gelişmeler ışığında anlamlandırmak ve ulaştığım sonuçları kamuoyuyla paylaşmak, “mankurtlaştırma” projeleri konusunda da fikrimi beyan etmek en tabii hakkım, hatta vazifem. Bunu da bi zahmet hazmediversinler..
Bunu bilerek ya da bilmeden “mezhepçilik” ve “savaş çığırtkanlığı” olarak anlayanlara ve kamuoyunu bu istikamette yanlış yönlendirenlere soruyorum:
- Hangi konuşmamda, yazımda, demecimde “Sünnîler Şiiler’le savaşsın” anlamına gelen bir ifade kullandım Sünnîler’le Şiiler arasındaki problemlerin çözümü konusunda savaşı bir alternatif olarak nerede ne zaman telaffuz ya da ima ettim?
- İran’ın İslam coğrafyasına dönük parçalayıcı, ayrıştırıcı ve kışkırtıcı politikalarına dikkat çekmek niçin savaş çığırtkanlığı yapmak olsun?
- İran’ın “mezhep ihracı” maksatlı çok yönlü propagandaları karşısında insanımızı uyarmak, -başta ilim adamları olmak üzere-bu topraklarda yaşayan herkesin vazifesi değil midir?
- Suriye’de, Irak’ta ve hatta İran’ın Sünnî bölgelerinde katliama tabi tutulan ve Sünnî olmaktan başka bir günahı bulunmayan masum kitlelerden yana tavır koymak, bu konuda farkındalık oluşturmaya çalışmak “mezhepçilik”se, bütün bunlar karşısında susmanın ve susmayı telkin etmenin adı nedir?
- İran’ın Orta Asya’da, Balkanlar’da, Avrupa’da, Anadolu coğrafyasında… örtülü-açık “Şiileştirme” faaliyetleri yürüttüğünü kabul ediyor musunuz, etmiyor musunuz? Ediyorsanız bunun dile getirilmesinden niçin rahatsızsınız? Etmiyorsanız uydu kanallarında, radyo istasyonlarında, internette Ehl-i Sünnet kitleleri aidiyetleri konusunda şüpheye sevk edici mahiyetteki Şia propagandası maksatlı yayınları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu sorulara verecekleri cevaplar, bu konuda yazıp söylediklerimden rahatsız olanların durumunu niyetini açıkça ortaya koyacaktır.
Ebubekir Sifil – 7 Ocak 2016