Ankara İlahiyat’a intikal ettikten sonra kabak çiçeği gibi açıldı adeta Enbiya Yıldırım. Daha bir sosyalleşti. Tesadüf müdür, yoksa “ben tesadüfe inanmam” diyenler bakımından başka bir açıklaması var mıdır, bilemiyorum..
Durumdan vazife çıkarması da bu döneme denk geliyor. En azından “benimle ilgili durumlardan” vazife çıkarması.. Bir süre önce Diyanet İşleri Başkanı’nın İran ziyaretiyle ilgili yazdıklarıma ilginç biçimde o tepki verdi. Bir an, “Diyanet İşleri Başkanı’nın basın müşavirliğine mi atandı acaba” diye düşündüm. Aldırmadım, cevap vermeye gerek duymadım..
İçerlemiş olacak ki, bu defa “varın benim farkıma” der gibi bir başka konuyla çıktı ortaya. Yine Facebook üzerinden bu defa yine bana hitaben “açık mektup” yazarak..
Söz konusu “açık mektub”u kendisi mi kaleme aldı, yoksa “ kendisinin de içinde bulunduğu 7 kişi” kolektif mi çalıştı, bilmiyorum. Bildiğim, daha doğrusu aşikâr olan o ki, o “açık mektub”un mazmunu, “açık”lığın, “zarfsızlıktan” değil, Yıldırım’ın niyetini ele veren kurgusundaki sırıtkan tutarsızlıktan geldiğini söylüyor…
“Açık mektub”un muhtevasına gelince;
Şöyle demiş Yıldırım: “İnternete “Bir Hadis Profesörünün! Saçmalıkları” adıyla yüklemmiş videonuzdaki konuşmanıza göre, Almanya’ya ders vermeye giden Ankara İlahiyat’tan bir hadis profesörü, “Hz. Meryem’in dağa gidip başına birşey (!) gelmesi” de dâhil olmak üzere, akla ziyan birşeyler anlatmış. Bir öğrenci bunları birine, o biri de size aktarmış.
“Söz konusu konuşmanızla ilgili olarak cevap verme zorunluluğu hâsıl olmuştur. Şöyle ki:
“1- Muhatabı muğlak bırakıp Ankara İlahiyat’tan bir hadis profesörü diyerek, benim de içinde bulunduğum 7 kişiyi (İ. H. Ünal, M. H. Kırbaşoğlu, M. E. Özafşar, K. Çakın, B. Erul, A. Dere, E. Yıldırım) kamuoyu önünde töhmet altında bırakmış oldunuz. Şahsıma gelen mailler ile açılan telefonlar bunun yansımasıdır. Oysa öncelikle size düşen, madem eleştiriyorsunuz, isim vermenizdi. Hadisçilerin tamamını zan altında bırakmanızın manevi sorumluluğu, ahiret boyutu olduğuna inanıyorum.
“2- Fakültemizden Almanya’ya ders vermeye giden tek hadisçi emekli öğretim üyesi M. Said Hatiboğlu’dur. O da, isim vermeyerek atfettiğiniz sözleri külliyen reddetmiş ve bunları iftira olarak tanımlamıştır. Kendisinin böyle saçmalıklara ve iftiralara verecek cevabı ve zamanı olmadığını söyleyerek de size yanıt vermeyi gereksiz görmüştür.
“3- Sizin “o bunu demiş, şu şunu söylemiş” türü ikinci ağız aktarımlara dayalı dedikodular üzerinden internette videolarınızı dolaştırmanız “akademisyenlik” açısından ilginç bir durumdur. Üstelik hadisçisiniz.
“4- 2. Maddede dile getirdiklerim fotoğrafta[1]Yıldırım’ım Facebook sayfasında, buraya alıntıladığımız yazının altında yer alan fotoğraf kast ediliyor. olanların meclisinde konuşulmuştur.
“5- Bundan sonra ne diyeceğinizi kamuoyunun merak ettiğini düşünüyorum…”[2]https://www.facebook.com/profdrenbiyayildirim/posts/998644813584656:0 Bu metin, arkadaşlarımın bana ilettiği ilk metne nazaran ilave bazı hususlar ihtiva ediyor. Söz konusu unsurları … Continue reading
Yıldırım, “kamuoyu merak ediyor” diyerek aklınca “gazeteci kurnazlığı”yla beni cevap vermeye zorlamış. Buna gerek yok. Kamuoyu bilse de, bilmese de, merak etse de etmese de, şahsıma yönelik bu derece ciddi bir itham karşısında cevabı –bilfarz– “kapalı” istemiş olsaydı da, ben açık, hem de “apaçık” yazmayı tercih ederdim.
Maksada gelecek olursak;
- İlk olarak şunu belirteyim: Söz konusu videoyu internete ben yüklemedim. Yüklendiğinden de, Yıldırım’ın “açık mektub”u vesilesiyle haberdar oldum. Dolayısıyla Yıldırım’ın, “Sizin “o bunu demiş, şu şunu söylemiş” türü ikinci ağız aktarımlara dayalı dedikodular üzerinden internette videolarınızı dolaştırmanız “akademisyenlik” açısından ilginç bir durumdur” cümlesi, adresini şaşırmış bir cümle. Beni Diyanet İşleri Başkanı hakkındaki iki paragraflık mesajımı dahi kaçırmayacak kadar yakından izleyen Enbiya Yıldırım da çok iyi biliyor olmalıdır ki, yüzlerce yerde yaptığım konuşmaların, verdiğim konferansların, yıllardan beri yaptığım derslerin –belki de sayıları binleri bulmuş– videoları internette –hatta kendi kurumsal mecralarımızda (bizleri kurumsal hesaplarımızdan takip edebilirsiniz. Ayrıntılı bilgi tam şurada. Editör.)– mevcutken, benim özel olarak bahsi geçen videoyu bizzat internete yükleyip “dolaştırmaya” ne vaktim ne de ihtiyacım var! Bahse konu videoda anlatılan şeylerin “o onu demiş, bu bunu demiş” türünden “ dedikodu olup olmadığına ve bunun Enbiya Yıldırım’ı alakadar eden yanına gelince;
- Enbiya Yıldırım bu mektubu yazma gerekçesini, “Muhatabı muğlak bırakıp Ankara İlahiyat’tan bir hadis profesörü diyerek, benim de içinde bulunduğum 7 kişiyi (İ. H. Ünal, M. H. Kırbaşoğlu, M. E. Özafşar, K. Çakın, B. Erul, A. Dere, E. Yıldırım) kamuoyu önünde töhmet altında bırakmış oldunuz. Şahsıma gelen mailler ile açılan telefonlar bunun yansımasıdır” şeklinde zikretmiş. “Açık mektub”un, –yazının başında değindiğim – asıl “açık” noktasını burası oluşturuyor. Zira bir sonraki maddede Ankara İlahiyat’tan Almanya’ya giden tek Hadis profesörünün S. Hatiboğlu olduğunu bizzat kendisi söylüyor. O zaman Enbiya Yıldırım’ın da, Ankara İlahiyat’ın –M. S. Hatiboğlu dışındaki– diğer Hadis profesörlerinin de videodaki ithamı üzerlerine alınmalarına gerek yok demektir. Çok önemli buldularsa “biz böyle bir şey söylemedik” diyerek bahse konu sözlerle bir ilgilerinin olmadığını açıklayabilirlerdi. Yahut Hatiboğlu hoca bir açıklama yaparak söz konusu videoda söylenenlerin “iftira” olduğunu dile getirir; hatta kendisine iftira attığını düşündüğü Ebubekir Sifil’i ibret olsun diye dava ederdi!
- Konunun doğrudan tarafı olarak Hatiboğlu hoca bunu yapmak yerine, “böyle saçmalıklara ve iftiralara verecek cevabı ve zamanı olmadığını” söylemiş ve dahi bana “yanıt vermeyi gereksiz görmüş”se Enbiya Yıldırım’a ve diğer 6 kişiye ne oluyor?
- Videoda anlatılan hususların “iftira” olup olmadığı hususuna gelince; yukarıda söyledim, Dr. M. S. Hatiboğlu bunların iftira olduğunu söylüyor ve fakat buna rağmen herhangi bir şey yapmamayı tercih ediyorsa, ben buna sadece şaşarım. Ahir ömrünüzde size biri böyle korkunç bir iftira atacak ve siz “buna ayıracak vaktim yok” diyeceksiniz! Buna şaşılmaz da ne yapılır?
O Hatiboğlu hoca ki, Cumhuriyet’in kuruluşunun ellinci yılı münasebetiyle kaleme aldığı makalede, bütün bir milleti, hatta Ümmeti karşısına alma pahasına, “… Ne acı tecellidir ki, İslam idaresinin, Hz. Peygamberin vefatlarından elli sene sonra düştüğü bu krallık bataklığından kurtulabilmesi için on dört asır beklemek icab etti ve bu çok gecikmiş kurtuluşu başlatma şerefi de, Türkiye Cumhuriyetini bundan elli sene önce kuranlara nasib oldu. Bu bakımdan her iki elli sene arasının tarihî macerasını idrak edip, başlatılan eseri tamamlamayı bilmemiz gerekir. Bu şuûra eremeyenleri bekleyen âkıbet hiç mechûl değildir. Gerçek bir cumhuriyet idaresi kurmak yolunda elli sene evvel atılmış adımların sahiblerini bugün rahmet ve minnetle anıyoruz”[3]Doç. Dr. M. S. Hatiboğlu, “Saltanat Karşısında Hadis”, 50. YIL, A. Ü. İlahiyat Fakültesi Yay. Ankara-1973, s. 219. diyecek kadar gözü kara bir insandır;[4]Gerçi bu satırlar, 12 Mart muhtırasının gölgesi memleketin üzerinde bütün haşmetiyle dolaşıyorken kaleme alınmıştır; ama yine de bir cesaret göstergesi olduğunda şüphe yoktur. Ebubekir Sifil’den mi çekinecek?!
Başkası olsa, bu –bütün bir ömrün hasılasını itibarsızlaştırıp heba edecek kadar ağır– itham –hatta kendi ifadesiyle “saçmalık” ve “iftira”– karşısında itibarını, kariyerini, izzet-i nefsini koruma refleksiyle ne gerekirse yapar. Ama anlaşılan hoca bu meselenin “mahkeme-i kübra”ya kalmasını tercih etmiş. Madem öyle, ben de Hatiboğlu hocanın bana yönelttiği “müfteri” ithamını aynı mahkemeye havale etmeyi tercih edeceğim… Ancak şu kadarını söyleyeyim, söz konusu videoda nakledilen sözlerin[5]Bir kısım detaylarda nakil hataları olsa da, bunların olayın aslına etkisi yoktur. şahitleri hayattadır ve Enbiya Yıldırım’ın “açık” mektubu üzerine olay tekraren teyit edilmiştir.
Bitirmeden Enbiya Yıldırım’ın ikide bir diline doladığı “üslup” ve “akademisyenlik” meselesine de değineyim diyordum. Ama aşağıdaki resimler “buna gerek yok” diyor: (yazıda yer alan resimlerin yerine Facebook gönderisi anlık olarak Facebook üzerinden çekilmektedir. Resimlere göz atmak isterseniz buraya ve buraya tıklamanız yeterli olacaktır. Editör.[6]Yazıyı paylaşabilirsiniz fakat yazı paylaşımlarında kaynak adresi olarak bu yazının tam adresini vermenizi rica ediyoruz. Editör. )
Güncelleme 4 Temmuz 2016 19:07
Enbiya Yıldırım, kendisine yazdığım cevabı böyle vermiş sayfasında. pic.twitter.com/7Box8Mea3E
— Ebubekir Sifil (@EbubekirSifil) 4 Temmuz 2016
Yıldırım’ın “5. maddedeki yazısını” kasden değiştirmiş olsam linkini vermezdim. Bir de “İslamî ahlak”dan bahsetmiş. Yorum yapmayacağım.
— Ebubekir Sifil (@EbubekirSifil) 4 Temmuz 2016
Ebubekir Sifil – 4 Temmuz 2016
Kaynakça/Dipnot
↑1 | Yıldırım’ım Facebook sayfasında, buraya alıntıladığımız yazının altında yer alan fotoğraf kast ediliyor. |
---|---|
↑2 | https://www.facebook.com/profdrenbiyayildirim/posts/998644813584656:0 Bu metin, arkadaşlarımın bana ilettiği ilk metne nazaran ilave bazı hususlar ihtiva ediyor. Söz konusu unsurları Yıldırım kendiliğinden mi ekledi, yoksa bunlar için o 7 kişi ayrıca toplandı mı, bilemiyoruz! |
↑3 | Doç. Dr. M. S. Hatiboğlu, “Saltanat Karşısında Hadis”, 50. YIL, A. Ü. İlahiyat Fakültesi Yay. Ankara-1973, s. 219. |
↑4 | Gerçi bu satırlar, 12 Mart muhtırasının gölgesi memleketin üzerinde bütün haşmetiyle dolaşıyorken kaleme alınmıştır; ama yine de bir cesaret göstergesi olduğunda şüphe yoktur. |
↑5 | Bir kısım detaylarda nakil hataları olsa da, bunların olayın aslına etkisi yoktur. |
↑6 | Yazıyı paylaşabilirsiniz fakat yazı paylaşımlarında kaynak adresi olarak bu yazının tam adresini vermenizi rica ediyoruz. Editör. |