Soru:
Cuma namazının akabinde zuhri ahir kılmanın hükmü nedir?
Cevap:
Cuma namazının ve zuhr-i ahirin, ülkemizde bir zamanlar yoğun bir şekilde tartışıldığını biliyoruz. Türkiye’nim “daru’l-harp” olup olmadığının yine yoğun bir şekilde münakaşa edildiği dönemlerde ve şüphesiz onunla ilişkili olduğu için tartışılan bu mesele de, tıpkı “dar” tartışması gibi sonuçlandırılmadan gündemden düştü.
Cuma namazının arkasından zuhr-i ahir kılınıp kılınmayacağı meselesinde tarafların bir kısmının siyasî mülahazalarla hareket ettiği de bilinen bir diğer husus. Türkiye’nin “daru’l-İslam” olduğunu söyleyenler, Cuma namazının sıhhat şartlarının mevcudiyetinde herhangi bir şüphe bulunmadığı gerekçesiyle zuhr-i ahir diye bir namazın kılınmaması gerektiğini söylerken, aksi görüşte olanlar, sıhhat şartlarının mevcudiyetinde şüphe bulunduğu noktasına vurgu yapmışlardı…
Üzerinde tartışılan meselenin mezhepler arasında, hatta mezhepler içinde ihtilaflı olduğunu, hakkında mezhep uleması tarafından farklı hükümler verildiğini asla hatırdan çıkarmamak durumundayız. Dolayısıyla mezhepler (özellikle de Hanefî mezhebi) içinde farklı tercihlerin konusu olmuş böyle bir meselede, görüşlerden birini seçerek diğerlerini görmezden gelmek, her şeyden önce böylesi önemli bir ibadetin bilincimizde tutması gereken yerin zedelenmesine müncer olacaktır.
Diğer mezhepleri sonraya bırakarak öncelikle Hanefî mezhebinin Cuma’nın sıhhatinin şartlarıyla ilgili tesbitlerine bir göz atalım öncelikle. Burada “sıhhat şartı” ifadesinden kasıt, Cuma namazının eda edilebilmesi için mükellefin dışında bulunması gereken şartlardır. (Mükellefte bulunması gereken şartlara “vücup şartları” denir.) Hanefî mezhebine göre Cuma’nın sıhhatinin şartları şunlardır:
- Cuma namazını imam (devlet başkanı) veya görevlendirdiği birisinin kıldırması.
- Cuma kılınacak yerin şehir veya şehir hükmündeki bir yer olması.
- Vakit.
- Hutbe.
- Cemaat.
- Cuma kılınan camiin herkese açık olması.
Cuma’nın sıhhat şartları olarak zikredilen bu hususlardan bir veya birkaçının bulunmaması halinde ne olacaktır? İşte zuhr-i ahir adıyla kılınan namazın varlık sebebi esas olarak bu soruya verilen cevapta yatmaktadır.
Bu şartlardan özellikle ikincisinin zuhr-i ahir tartışmasında merkezî bir yer tuttuğunu görüyoruz. Tartışma bu noktaya inhisar ettirilince, bu noktada mezhep içinde mevcut ihtilafa intikal edilmekte ve taraflar burada “tercih edilmesi gereken görüş” olarak öne çıkardıkları görüşün altını çizerek konumlarını takviye etmeye çalışmaktadır.
Oysa konuya şöyle de bakılabilir: Madem ki zuhr-i ahir meselesi, Cuma’nın sıhhat şartlarından biri (veya birkaçı) üzerindeki tartışmadan çıkmaktadır; öyleyse burada tartışmayı ilke düzeyine çekmek daha uyun olacaktır.
Devam edecek.
Milli Gazete – 21 Ocak 2006