Soru:
“Bize okutulan (İmam Hatip Lisesi mezunuyum) “Kelam” kitabında; Mâtûridî’lerde ümitsizlik halinde yapılan tevbenin kabul gördüğü yazılıdır. Tabi bu o zamanlar gözüme çarpmış değildi… Acaba bu doğru mu? Bu konuda mümkünse geniş bir açıklama yapabilir misiniz?”
Cevap:
Soruda geçen “ümitsizlik hali”ni, ölüm meleğinin emaneti almaya geldiği ve kişinin, artık geri dönüş olmadığını kesin olarak anladığı an olarak değerlendiriyorum. Bu durumda bulunan bir kimse iman ederse bu imanın makbul olup olmadığı konusunda ulema arasında hayli tartışmalar ve ihtilaflar vuku bulmuştur. Ümitsizlik halindeki tevbenin de aynı konunun bir başka boyutu olarak görülebileceğini ve ikisinin aynı bağlamda değerlendirilebileceğini söylemek yanlış olmasa gerek.
Böyle imanın makbuliyeti konusunda özellikle İbn Arabî ve takipçileriyle sair ulema arasında şiddetli bir ihtilaf ve çatışma yaşanmıştır. Ancak ihtilafın sadece bu iki kesim arasında deveran ettiğini söylemek de isabetli değildir.
Her ne kadar aralarında Kerîmuddîn el-Halvetî ve Abdülvehhâb eş-Şa’rânî’nin de bulunduğu bir kısım Ehl-i Tasavvuf, Firavun’un imanının sahih bir iman olduğu görüşünün İbn Arabî’ye nisbetini reddetmiş, bununla ilgili ifadelerin onun eserlerine sonradan sokuşturulduğunu söylemiş iseler de[1]Bkz. ez-Zebîdî, İthâfu’s-Sâdeti’l-Müttekîn, II, 385. İbn Arabî ekolünden gelen pek çok ismin, Firavun’un imanı konusunda İbn Arabî’ye nisbet edilen görüşü destekledikleri görülüyor. ez-Zebîdî’nin verdiği bilgiye göre Fusûsu’l-Hikem şarihleri Müeyyidüddîn el-Cendî, el-Kâzerûnî, Dâvûd-i Kayserî, Molla Câmî… gibi birçok Fusûs şarihi Firavun’un imanı konusunda İbn Arabî’nin görüşünü desteklemişlerdir.[2]ez-Zebîdî, a.g.e.,II, 386. Keza el-Kâşânî, Yakub Han, Abdullah el-Bosnevî, Abdülganî en-Nâblusî, Abdülmecîd es-Sivâsî, Ahmed Avni Konuk da bu cenahta yer alan Fusûs şarihleri arasında zikredilmiştir.[3]DİA, XIII, 120.
Burada dikkat çekilmesi gereken hususlardan biri de, İbn Arabî’nin bu konudaki görüşleri arasında şiddetli bir tezat bulunmasıdır. el-Fütûhâtu’l-Mekkiyye’nin 62. babında Firavun’un cehennemlik olduğunu tasrih ettiği halde, aynı eserin 167. babında tam tersi şeyler söylediği görülmektedir. el-Âlûsî’nin de dikkat çektiği bu durumun, bir kısım Ehl-i Tasavvuf’un, onun eserlerine sonradan sokuşturulduğunu söylediğini yukarıda gördüğümüz yerlerden kaynaklanıp kaynaklanmadığı meçhulümüz…
Firavun’un imanı konusunda olumlu görüş benimsemiş olanlar sadece İbn Arabî ve onun şarihleri değildir. Eş’arî kelamcılardan el-Bâkıllânî ile Celâluddîn ed-Devvânî’nin de aynı görüşü benimseyip savundukları söylenmiştir.
Gerçi el-Âlûsî tefsirinde, Celâluddîn ed-Devvânî’nin bu konuda bir risale yazarak İbn Arabî’ye destek verdiği tarzındaki yaygın eleştiri üzerinde dururken bu risalenin ed-Devvânî’ye aidiyeti hususunda mütereddit bir tavır sergiler ve üslubu, seviyesi ve tarzı ed-Devvânî’ninkine benzemeyen bu risalenin Muhammed b. Hilâl en-Nahvî’ye ait olduğunu söyler.[4]el-Âlûsî, Rûhu’l-Ma’ânî, XI, 186-7.
Bu meselenin bir bütün olarak Mâtirîdîler’e nisbetine gelince, isabetli değildir. Zira mesela İmam el-Mâturîdî, Şeyhülislam İbn Kemal, Şeyhülislam Ebussuud Efendi, Ali el-Karî gibi ulema, Firavun’un küfür üzere öldüğü konusunda kat’î bir tavır sergilemişlerdir.[5]Bkz. DİA, XIII, 120-1.
Milli Gazete – 13 Şubat 2006