Star Tv. 30 Mart Pazar. “Her Açıdan” programı. Anladığım kadarıyla her hafta rutin olarak yapılan bir program.
Konuklar: Ankara İlahiyat’tan Prof. Dr. Şaban Ali Düzgün, Prof. Dr. Bekir Karlığa ve Aytunç Altındal.
Ana başlık: 21. yüzyılda dini daha iyi anlayabilir miyiz?
Ana başlık bu olunca bir televizyon programında ne konuşulur? Tabii ki hadisler, mezhepler cihad, recm cezası, kadının konumu, başörtüsü, Sahabe telakkisi, haremlik-selamlık… vs.
Ana tema: “Bir şey Kur’an’da varsa İslam’da vardır; Kur’an’da yoksa İslam’da yoktur.”
Ve inciler: Ebû Hureyre binlerce hadis yazmıştır… Hadisler hüküm bildirmez, vahiy değildir; İslam dininin ve kültürünün bir parçasıdır… Recm cezası diğer inanç sistemlerinde (Yahudilik’te ve Hristiyanlık’ta) vardır; İslam’da yoktur. İslam recmi kaldırmak için gelmiştir. Recm vardır diyenler İslam’ı Hristiyanlaştıranlardır…
Kur’an “in”, Hadisler “out” diyenlerin derdi ne? Gerçekten onlar Kur’an’ı hayata hakim kılmanın peşindeler mi? Bu dinin hayatımıza yön vermesi midir onların samimi arzuları?
Programın başlığına bakılırsa mesele bu değil. Kur’an metniyle sınırlı bir “anlama”, daha doğrusu “yorumlama” faaliyetiyle İslam’ı “yeniden” tarif etmek! Bu olunca ne olacak? Çağın hakim (modern) değer yargılarıyla ve uygulamalarıyla çatışmayan, çağdaş dünyaya izah etmekte güçlük çektiğimiz yanlarından arındırılmış, “makul” hale getirilmiş, kolaylaştırılmış bir dinin peşindeler.
“Kur’an dışında bağlayıcı din kaynağı yoktur” tavrında olanlar bizi gerçekten Kur’an’a mı çağırıyor? Yoksa çağırdıkları aslında kendi Kur’an anlayışları mı?
Mesela Kur’an’da başörtüsü var mı? Bir çok kimseye, ve mesela söz konusu programa –daha önce gönderdiği anlaşılan– bir metinle iştirak eden Diyanet İşleri eski başkanı M. Nuri Yılmaz’a ve onu destekleyen Düzgün’e göre “emir” olarak yok; Mendub olarak, yani herkesin kendi tercihine bırakılmış olarak var! Düzgün’e göre Kur’an’da emredilen, “göğsün” kapatılması. Başın örtülmesi konusunda ise Kur’an’da herhangi bir ifade mevcut değil! Prof. Dr. Karlığa ise Kur’an’ın başörtüsünü emrettiğini söylüyor. Kabule şayan olan hangisi?
Prof. Dr. Karlığa, konuşulanların konuşulma tarzından genel olarak rahatsız olduğunu gösteren bir tavırla zaman zaman meseleleri rayına oturtmaya çalışıyor. Ama “ana başlık”tan genel olarak ayrılmıyor o da.
Burada esas mesele şu: Böyle bir konuyu televizyon seyircisinin önünde konuşmak işin tabiatına ne kadar uygundur? Bu sorunun sorulması bile abes sayılıyor artık. Öyle ya, Din herkesi ilgilendirdiğine göre din ile ilgili meseleler de herkesin huzurunda konuşulmalı! Bundan daha tabii ne olabilir?
Bir Allah kulu çıkıp da, “Durun yahu! Ne yapıyorsunuz? Avamileştirilmesi/vülgarize edilmesi mümkün ve doğru olmayan hususlar vardır. Bütünüyle “Din” değil, ama Din içinde bir kategorinin ulu orta konuşulması, Din’e de, dinleyene de zarar verir. Her inanç sisteminin epistemolojisinde bu vardır” demiyor. Kelam’ın, Hadis’in, Tefsir ve Fıkh’ın en çetrefil meseleleri, televizyon ekranında, özel tesbit edilmiş birkaç kişiyle ulu orta konuşuluyor; Pazar rehaveti içinde pijamalarını çekip televizyon karşısına geçen seyirci de bunları büyük bir ilgiyle izliyor!
Bütün bunlar çok konuşulan ve konuşulacak olan/konuşulması gereken hususlar. Bir nokta daha var ki, üzerinde mutlaka geniş olarak durmak zorundayız: Programın sunucusu hanımefendi tarafından, Akif merhumun, programın temasına malzeme teşkil edecek tarzdaki bir dizesi okundu:
“Yıkıp şerîati, bambaşka bir bina kurduk;
Nebî’ye atf ile binlerce herze uydurduk!”
Gerçekten Akif burada neden yakınıyor? Bu dizelerin geçtiği yerde (Dördüncü Kitap: Fatih Kürsüsünde/Vaiz Kürsüde) vaizin yakındığı şey, yüzyıllar önce olup bitmiş ve en ince ayrıntısına kadar tesbit edilip kayıt ve zabt-u rapt altına alınmış “uydurma hadis” vakıası mıdır? Eğer öyleyse bu vakıanın 1000 küsür yıl sonra yaşanan problemlerle aktüel irtibatı nasıl kurulmaktadır?
Bu bağlamda mutlaka konuşulması gereken iki temel mesele var:
- Bu dizelerde ve genel olarak Akif şiirinin muhtevasında şairin yakındığı şey hangi bakış açısının ürünüdür?
- Bu bakış açısı –söz konusu programda yapıldığı gibi– Din’i yeniden yorumlara çabalarına destek teşkil edecek yapıda mıdır?
Bu son derece önemli noktaya mutlaka neşter vurmak zorundayız.
Milli Gazete – 31 Mart 2008