Tebliğ ve Sorumluluk-2

Ebubekir Sifil2005, 2005 Yılı, Gazete Yazıları, Kasım 2005, Kasım Ayı 2005 OS, Okuyucu Soruları

İmam el-Gazzâlî‘nin bir önceki yazıda naklettiğim ifadeleri, konuyu iki önemli noktada açıklığa kavuşturmaktadır:

  1. Geçmiş dönemlerde İslam toplumu içinde yaşayan Gayrimüslimler, herhangi bir engel söz konusu olmadığı, tam tersine bütün kapılar açık ve bütün vesileler mevcut olduğu için “İslam‘ı tanımamak” gibi bir mazerete sahip değildir.
  2. Menfi propaganda mekanizmalarının etkisinde kalarak İslam‘ı kötü/yanlış tanımış olan, meselenin aslını araştıracak durumda olmadıkları için de Hakk’ı bulamayan kimseler inşallah mazurdur.

Denebilir ki: Bu iki paragraf –dolayısıyla İmam el-Gazzâlî‘nin ifadeleri– arasında bir çelişki var gibi görünüyor. Zira bir taraftan Müslümanlar arasında yaşayan ve Hz. Peygamber (s.a.v)’den haberdar bulunan Gayrimüslimler‘in kesinlikle cehennemlik olduğunu söylerken, diğer taraftan bazı Gayrimüslimler‘in, Hz. Peygamber (s.a.v)’den, bizim Deccal’e duyduğumuz türden bir nefreti davet eden menfi propagandalar vasıtasıyla haberdar olabileceğini ve bunların da cennetlik olacağını söylemek tenakuzdur.

Buna iki şekilde mukabele edilebilir:

  1. İmam el-Gazzâlî‘nin ilk cümlesindeki mutlak hüküm, ikinci tarafından tahsis edilmiştir.
  2. İkinci cümlede kastedilenler, gayrimüslim memleketlerde yaşayanlardır.

İmam el-Gazzâlî‘nin bu ifadelerini nakleden allame el-Âlûsî, bir önceki yazıda A ve C maddelerinde naklettiğim ifadelerde anlatılan kimselerin “Allah Teala‘ya inandığı halde Efendimiz (s.a.v)’e inanmayanlar” olarak anlaşılmasının doğru olacağına dikkatimizi çeker ki, son derece yerinde bir uyarıdır.

  1. Bu izahat ile, bir önceki yazıda zikrettiğim sorunun ikinci paragrafı da cevabını bulmuş olmaktadır. Yani “bihakkın yapılmış bir İslamî tebliğ” yerine kötü ve itici bir “propaganda”ya muhatap olduğu için İslam‘ı seçmeyen insanlar İmam el-Gazzâlî‘ye göre inşallah mazurdur.
  2. İslam memleketlerine yalnızca turistik ya da ticari amaçlı olarak gidip kısa süreli kalan ve bu süre zarfında da kendisine İslam‘ın içeriğinden bahsedilmeyen yalnızca camileri turistik ya da sanatsal amaçlı olarak gezen gayrimüslimlerin hükmü de Allahu a’lem öncekiler gibidir. Zira “hakikat” ile gerektiği şekilde yüzleştirilmemiş olmak bakımından bunlar arasında fark yoktur…

Sorunun son paragrafının cevabından önce üç noktaya dikkat çekmek istiyorum:

İslam‘ın “kötü” takdimi konusunda Müslümanlar ciddi bir özeleştiri yapmak durumundadır. Zira Müslüman, “inanmayanlara fitne olmamak” gibi bir sorumluluğun (bkz. 60/el-Mümtehıne, 5) muhatabıdır.

– Üzerinde durduğumuz meselenin temel bağlantı noktalarından birisi, belki de binincisi, “Allah Teala‘nın akılla bilinip bilinemeyeceği” konusunda Eş’arîler‘le Mâturîdîler arasında varlığı bilinen ihtilaftır. Konuyla ilgili hemen bütün eserlerde bu husus vurgulanmıştır. İmam Ebû Hanîfe‘nin itikadî görüşlerini belli bir sistematik içinde tasnif ve şerh eden allame Kemâluddîn el-Beyâzî, bu noktada önemli bir ayrıntıya dikkat çeker[1]Kemâluddîn el-Beyâzî, İşârâtu’l-Merâm, 78 vd.: Bu mesele mutlak olarak Eş’arîler‘le Mâturîdîler arasında değil, “Eş’arîler‘in çoğunluğu” ile “Mâturîdîler‘in çoğunluğu” arasında ihtilaflıdır. Bir diğer söyleyişle, bu konuda cumhur-u Mâturîdîyye gibi düşünen Eş’arîler ve cumhur-u Eş’arîyye gibi düşünen Mâturîdîler vardır.

Devam edecek.

Milli Gazete – 13 Kasım 2005

Kaynakça/Dipnot

Kaynakça/Dipnot
1 Kemâluddîn el-Beyâzî, İşârâtu’l-Merâm, 78 vd.