Soru
(…) Günümüzde ideal müfti profilleri vardır. Her bir kişi kendi heva ve hevesine uygun olarak bir müfti adayı çizmekte ve herkes suallerini kendi heva ve hevesine uyan müfti profiline uyan kişilere sormaktadır. Acaba hocam.
- İdeal müfti nasıl olmalıdır? Zira bazıları ifrata kaçabilirken bazıları da tefrite kaçabiliyor.
- Herkese sual sorulur mu.? Müftinin bilmesi gereken ilimler nelerdir? Müsteftinin (soru soranın) bu hususda herhangi bir yükümlülüğü var mıdır? Yani soru soracağı kişi hangi özelliklerde olmalı şer’an? Soru soran bunu araştırmalı mı? Bu hususda yükümlü müdür.?
- Müsteftinin (fetva soranın) heva ve heveslerine uygun olarak müftinin ruhsatlara dayanarak veya ruhsatları araştırarak fetva vermesi uygun mudur.?
Cevap
“Soru sorma”nın aslında çoğu zaman “fetva sormak” anlamına geldiği gerçeğinin unutulduğu veya göz ardı edildiği bir zaman diliminde yaşıyoruz. Din’le ilgili her meselenin teknik olarak “fetva” kapsamı içinde bulunduğu göz ardı edildiği için pek çok meselede pek çok çam devriliyor ve bizler bunu “doğru İslam’ı yaşamak” adına yapıyoruz!
Soruda dile getirilen husus maalesef gerçek. Her kesi(mi)n bir müftisi var ve onlar kendilerine –bir anlamda– kendi şablonlarına uyan fetvalar verdiği için “en muteber müfti” tanımına sadece onlar uyuyor!
Okuyucunun ifadesiyle “ideal müfti”de bulunması gereken şartları şöyle sıralayabiliriz:
- Müslüman, adil, akil ve baliğ olmak. Zira gayrimüslimin, fasıkın ve çocuğun haberine itimat edilmez. “Müfti”, sorulduğu konuda Allah Teala’nın ve Resulü’nün hükmünü haber veren kimsedir.
- İlim sahibi olmak; sorulduğu meselenin hükmünü bilmek. Cahile soru sorulduğunda hem kendisi sapar, hem de soranı saptırır.
- Vereceği fetvanın doğuracağı sonuçları hesap edecek firasette olmak. Eğer müfti, vereceği fetvanın doğuracağı sonuçların, cevap vermemesi halinde ortaya çıkacak durumdan daha şerli olacağını düşünüyorsa, cevap vermemeyi, susmayı tercih etmelidir. Çünkü şerri daha büyüğüyle engellemeye kalkmak akıllı ve firasetli kişinin yapacağı iş değildir.
- Fetva soran kimsenin, alacağı cevabı batıl/haram bir hedefe ulaşmak için istismar etmeyeceğinden emin olmak. Bu da bir önceki maddede olduğu gibi müftinin firasetiyle ilgilidir.
- Müsteftinin (fetva soran kimsenin), alacağı fetvayı kendi sübjektif davasına temel yaparak gaflet veya hinlikle başkaları aleyhine kullanmayacağından emin olmak. Bu, özellikle ihtilafın caiz/meşru olduğu hususlar hakkında caridir.
- Fetvada mütesahil (gevşek) olmamak; sorulan meseleyi bütün yönleriyle zabt edecek kadar birikim ve dirayete sahip olmak.
- Sorulduğu meselede daimi surette ruhsat ve kolaylık tarafını tutmamak. Günümüzde kendisine fetva sorulan kimselerde genellikle bu noktada bir gevşeklik göze çarpıyor.
Haftaya devam edelim.
Milli Gazete – 19 Ağustos 2007