- Bu kadar olağanüstü halleri yaşayan ve bilgi sahibi olan Hz. Peygamber Hira’da ilk vahye muhatab olduğunda neden şok oldu? Önceden bu halleri yaşayıp bazı bilgilere sahip birisi olarak bunu soğukkanlılıkla karşılaması gerekmez miydi?
Efendimiz (s.a.v)’in Hira’da yaşadığı hadisenin etkisini uzun süre üzerinden atamaması, bir beşer olarak böyle olağanüstü bir durumu ilk kez yaşamış olmasındandı. Yoksa Efendimiz (s.a.v)’in Hira’da Cebrail (a.s) ile karşılaşmadan önce, sadık rüyalar vasıtasıyla vahiy olgusuna bir nevi hazırlık süreci giçirdiğini biliyoruz. Başta el-Buhârî ve Müslim olmak üzere pek çok hadis imamının “Bed’u’l-Vahy” (Vahyin Başlangıcı) başlığı altında ilk naklettiği rivayet, Efendimiz (s.a.v)’in, düzenli olarak Hira’da uzlete çekilmeden önce, olacak hadiseleri sadık rüyalar vasıtasıyla önceden haber aldığını bildirmektedir.
Bu bile Efendimiz (s.a.v)’in Hira’da –itirazcının tabiriyle– “şok” yaşamasını engellememiştir. Dolayısıyla Hira’da yaşadığı “şok”, önceden hazırlıksız olmasından değil, hadisenin tahammülfersa özelliğinden kaynaklanmıştır.
- Hz. Peygamber daha sonra Hatice adına Şam tarafına ticaret kervanları düzenleyip, bizzat başlarında bulunuyordu. O yaşlarda yabancı yerlere gitmesi tehlikeli olan Hz. Muhammed için genç yaşlarında aynı tehlike mevcut değil miydi?
Bu ifadeler Efendimiz (s.a.v)’in, Hz. Hatice (r.anha) validemiz adına ticaret yapmak için Şam tarafına defaatle gittiğini anlatmaktadır. Oysa kaynaklarda Efendimiz (s.a.v)’in, küçük yaşta Ebû Tâlib ile birlikte gittiği dışında, Şam tarafına ticaret için sadece 1 kere gittiği nakledilmektedir.[1]İbn Sa’d, I, 74; İbn Hişâm, I, 187 vd; et-Taberî, II,280; es-Sâlihî, II, 214…
Bu sefer de amcası Ebû Tâlib’in, uzun zamandır içinde bulundukları maddî sıkıntıdan şikâyetlenmesi ve Hz. Hatice (r.anha) validemizin kervanıyla ticaret yapmasını önermesi sonucunda gerçekleşmiştir. Oldukça başarılı geçen bu sefer sonucunda Efendimiz (s.a.v) Hz. Hatice (r.anha) validemiz ile evlenmiş ve bir daha ticaret için bir yere yolculuk etmesi söz konusu olmamıştır.
Elbette ilk yolculukta Rahip Bahira’nın duyduğu endişeler ikinci yolculuk için de geçerlidir. Ancak öyle anlaşılıyor ki Efendimiz (s.a.v)’in gönlü, amcasının maddî sıkıntı içinde kıvranmasına daha fazla dayanamamış ve bu sefere çıkmak O’nun için adeta bir zorunluluk olmuştur. Efendimiz (s.a.v)’in, –normal şartlar altında gerekli emniyet tedbirlerini alarak çıktığı söylenebilecek– bu ikinci yolculuğunda herhangi bir tehlike yaşadığının nakledilmemiş olması, –gerekli tedbirleri almadan çıktıkları anlaşılan– ilk yolculuğunun hiç yaşanmadığı iddiasına gerekçe olamaz.
- Fasık birisinin haberini tahkiki emreden ayetin Rahip Bahira olayını nakleden rivayetin adem-i sıhhatine delil kılınması şaşırtıcıdır. Zira Efendimiz (s.a.v)’in peygamberliğine bu olayı temel kılan kimse yoktur. Bu olayı hiç yaşanmamış kabul etsek bile Efendimiz (s.a.v)’in “hasaisi” bağlamında nakledilen sahih rivayetler ortadadır.
Kaldı ki Efendimiz (s.a.v)’in geleceği müjdelenen peygamber olduğunu konusunda sahih bir itikada sahip bulunan Rahip Bahira, bi’sete yetişmemiş olsa dahi Efendimiz (s.a.v)’e iman etmiş demektir; yani mü’min ve ehl-i necattır. Dolayısıyla Varaka b. Nevfel’in Efendimiz (s.a.v)’in hak peygamber olduğu konusunda Hz. Hatice (r.anha) validemize verdiği haberle bu olay arasında meselemiz bakımından herhangi bir fark yoktur.
Devam edecek.
Milli Gazete – 28 Ekim 2007
Kaynakça/Dipnot
↑1 | İbn Sa’d, I, 74; İbn Hişâm, I, 187 vd; et-Taberî, II,280; es-Sâlihî, II, 214… |
---|