Soru
Bir sohbet ortamında peygamberlerin ismet sıfatlarından bahsederken cemaatte bulunanlardan bir kişi Musa aleyhisselamı kastederek peygamberlerden bazısı istemeyerekte olsa adam öldürmüştür (Kasas suresi); İbrahim aleyhisselamı kastederek bazısı da yalan söylemiştir (Buhari, Enbiya 3, 8, Tefsir, Beni İsrail 5; Müslim, İman, 327, (194); Tirmizi, Kıyamet 11, (2436).) dedi. Cemaatte bulunanlardan birisi bu anlatılanlardan peygamberler büyük günah işler manası çıkarsa peygamberlerin ismet sıfatlarının bir manasının kalmayacağını, o zamanda peygamberlik ile evliyalık arasında pek bir ayrım yapılamayacağını söyledi. Netice olarak bizler peygamberlerin ismet sıfatları olduğuna iman ederiz bu konuyu da bir bilene soralım, esasını öğrenelim diye ayrıldık. Bazı kaynaklara baktım konuya bir açıklık getiremedim. Her zamanki gibi yine size başvuruyorum. Müsait olduğunuz bir anda konumuza bir açıklık getirirseniz sevinirim.
Cevap
Soruda belirtilen hususların her birini, birbiriyle irtibatlandırmadan, müstakil bir şekilde ele almak gerekir. Bir vesileyle daha önce de Hz. Eyyub (a.s)’ın hastalığı, Hz. Musa (a.s)’ın “kekeme” olduğu ve Hz. İbrahim (a.s)’ın yıldıza, aya, güneşe bakarak “benim Rabbim budur” demesi ve bu hususların peygamberlerde (hepsine selam olsun) bulunduğuna inandığımız özelliklere aykırılık teşkil ettiği meselesine cevap verdiğimi hatırlıyorum.
İnşaallah kısa bir süre sonra Sana Dinden Sorarlar ismiyle neşredilecek olan ve soru-cevaplardan oluşan çalışmada, zikrettiğim hususlar da yer alacak.
Meselemize gelince, Hz. Musa (a.s) kıssası, 28/el-Kasas suresinin 14. ayetinden itibaren takip edildiğinde görülecektir ki, Hz. Musa (a.s) söz konusu adamı öldürdüğünde –ki adamın bir vuruşta öldüğü tasrih edildiğine göre burada “öldürme kastı”nın bulunmadığını da söylemek gerekir– henüz peygamberlikle görevlendirilmiş değildi.
Her ne kadar bu hadiseyi haber veren ayetin hemen öncesinde (14. ayette) Hz. Musa (a.s)’a “ilim ve hikmet” verildiği zikredilmiş ise de, bunun “peygamberlik” verildiği anlamına gelmediği açıktır. Zira kıssanın ilerleyen safhalarında Hz. Musa (a.s)’ın birçok hadise yaşadığı ancak hiçbirinde peygamberlik misyonuyla hareket etmediği görülmektedir. Üstelik bu aşamada kendisine “ilim ve hikmet” verilen Hz. Musa (a.s)’ın peygamberlik göreviyle muvazzaf kılındığına dair henüz hiçbir tasrihat mevcut değildir.
Bu durum, öldürme hadisesinden sonra Mısır’dan ayrılarak gittiği Medyen’den dönerken yolda yaşadığı olağanüstü ahvale kadar sürmektedir.
Nitekim orada kendisine verilen mucizeler gösterildikten sonra Firavun’a gitmesi açıkça emir buyurulmuş, o da Hz. Harun (a,s)’ı bir yardımcı olarak yanına istemiştir. Peygamberlik görevinin bu safhada başladığı alabildiğine açıktır.
Dolayısıyla Mısır’da o adamın ölümüne sebebiyet verdiği zaman Hz. Musa (a.s)’ın henüz peygamber olmadığını söylemek gerçeğin ifadesi ve gereği olacaktır.
Hz. İbrahim (a.s)’ın meselesine gelince, üzerinde biraz geniş durabilmek için sorunun bu kısmının cevabını haftaya bırakmak zorundayım.
Milli Gazete – 29 Temmuz 2007