Soru
“İslamiyette yer alan Peygamberlerin günahsız oluşu anlayışı ile Fetih-2 ‘de ifade buyurulan “Ta ki Allah, senin geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlasın” ayetini nasıl değerlendirmeliyiz? Fetih-2’de kastedilen nedir acaba?”
Cevap
Peygamberlerin günahsızlığı inancı, “Amentü” diye icmal edilen 6 iman esasından “Peygamberlere iman”ın levazımatındandır. Peygamberlerin, Allah Teala’dan aldıkları vahyi ve elçilik görevini hakkıyla yetire getirmiş olmaları, “ismet” sıfatını haiz olmalarına bağlıdır. Risalet görevinin lekesiz, şaibesiz ve eksiksiz yerine getirilebilmesi, bu görevi deruhte edecek kişinin günahtan, günahın kişinin kalbinde ve benliğinde oluşturduğu arıza ve noksanlıklardan beri oluşuna bağlıdır. Aksi durumda insanın, risalet görevine kendi heva ve kusurlarını karıştırması söz konusu olacaktır ki, böyle kişinin Allah Teala’dan aldığı emanetin gereğini hakkıyla yerine getirdiği konusunda hiçbir güvence verilemez.
Fahruddîn er-Râzî, peygamberlerin masumluğu konusunda şu noktalara dikkatimizi çeker:
- Ümmet-i Muhammed, peygamberlerin küfür ve bid’at işlemekten masum (korunmuş) olduğu üzerinde icma etmiştir. Sadece Hariciler’in Fudayliyye kolu bunun istisnasıdır. Onlar peygamberlerin küfür işleyebileceğini söylemiştir. Bu görüşün temeli, onların, günahın küfür olduğu görüşüne dayanır. Onlara göre peygamberlerden günah sadır olabilir. Her günah küfür olduğuna göre, bu hüküm, peygamberlerden küfrün sadır olabileceği –haşa– anlamına gelir.
- Ümmet-i Muammed, peygamberlerin, ahkâm ve şeriatlerin tebliğinde amden veya sehven tahrif ve hıyanet yapmalarının söz konusu olmayacağı üzerinde icma etmiştir.
- Yine bütün Ümmet, peygamberlerin, fetvada amden hata yapmasının söz konusu olmayacağı üzerinde ittifak etmiştir. Sehven hata yapabileceklerinin söylenip söylenemeyeceğinde ise ihtilaf vardır.
- Çeşitli ahval ve fiillerinde büyük veya küçük günah işlemeleri konusunda ise şu şekilde ihtilaf edilmiştir:
- Haşeviyye’ye göre peygamberlerin büyük veya küçük günah işleyebileceğini söylemek mümkündür.
- Mu’tezile’nin ekseriyetine göre peyamberlerin büyük günah işlemesi söz konusu değildir. Küçük günaha gelince, insanların nefretini uyardırıcı mahiyette olmamak kaydıyla küçük günah işlemeleri söz konusu olabilir.
- Mu’tezile’den Ebû Ali el-Cübbâî’ye göre peygamberlerden büyük veya küçük günah amden sadır olmaz. Ancak tevil ve hata yollu küçük günah sadır olabilir.
- Mu’tezile’den en-Nezzâm’a göre tevil veya hata yoluyla bile olsa peygamberlerden büyük ve küçük günah sadır olmaz. Hata ve unutma yoluyla onlardan küçük günah sadır olabilir. Ancak hemen arkasından bu hata ve unutma sebebiyle kınanır, itab olunurlar. Çünkü onların ilimleri kemal noktasındadır; bu sebeple teyakkuzun alabildiğine müteyakkıza olmaları gerekir.
- Şia’ya göre peygamberlerden sehven olsun amden olsun, hataen olsun tevil yoluyla olsun büyük veya küçük günah sadır olmaz. (Ancak onlara göre peygamberlerden takiyye yoluyla günah sadır olabilir.[1]et-Teftâzânî, Şerhu’l-Makâsıd, V, 50.)
- Ehl-i Sünnet’e göre ise peygamberler, amden büyük veya küçük günah işlemez. Bnunla birlikte onlardan sehven birtakım kusurlar sadır olabilir.[2]Fahruddîn er-Râzî, Ismetu’l-Enbiyâ, 39-40. Ancak o hal üzere devam etmeleri söz konusu değildir. Hemen vahiy tarafından uyarılır ve o hatadan dönerler. Hatta bu sebeple vahyin itabına/kınamasına da muhatap olurlar.[3]Nuruddîn es-Sâbûnî, el-Bidâye mine’l-Kifâye, 95.
Peygamberlerdeki ismet sıfatı, onların da imtihana muhatap olduğu gerçeğini ortadan kaldırmaz. İsmet sıfatı peygamberleri taate icbar etmediği gibi, günah işlemekten aciz de bırakmaz.
Bu izah temelinde sorunun cevabına gelecek olursak, şunu söylemek mümkündür: Efendimiz (s.a.v)’den “zelle” kabilinden sürçmeler sadır olmuştur. Bedir savaşının sonunda esir edilen müşrikleri, fidye karşılığında serbest bırakma kararı, Tebük savaşına katılmak istemeyenlere izin vermesi vb. durumların akabinde inen ayetlerde Efendimiz (s.a.v)’e hitaben itab/kınama ifadeleri bulunduğu malumdur.[4]Bkz. 8/el-Enfâl, 67; 9/et-Tevbe 43. Soruda zikredilen ayet ve benzerleri, O’ndan sadır olmuş ve olacak bu tarz bütün zellelerin/sürçmelerin bağışlandığını ifade buyurmaktadır.
Milli Gazete – 1 Kasım 2009