Soru: “(…) İslam anlayışım bana bir müslümanın “mezhepli” olmasının problem telakki edilmemesi gerektiğini fakat “mezhepci” olmanın da (tarihte görüldüğü gibi) büyük bireysel/akidevi ve toplumsal felaketlere yol açabileceğini söylüyor. Bu konuda –zamanınızı bu tür sıradan bir konuyla gasp ettiğimden dolayı özür dileyerek– fikrinizi beyan etmeniz beni minnettar kılacaktır…”
Cevap: Öncelikle “mezhepli” olmakla “mezhepçi” olmak arasındaki farka değinelim. Elbette fer’î Fıkhî meselelerden bahsediyoruz ve bu meselelerde ister bilinen Sünnî mezheplerden herhangi birisini iltizam etsin, isterse “mezhepler üstü” davrandığını düşünsün, hiç kimse “mezhepli” olmaktan sakındığını söyleyemez. Şu veya bu şekilde herkesin bir mezhebi vardır. Bu söylediğim, kendisini bilinen mezheplerle kayıtlı görmeyenler için de aynen geçerlidir. Zira onların da fer’iyyatta tuttuğu bir yol, dolayısıyla bir “mezhep” vardır. Her ne kadar böyle kimseler “mezhep” kelimesinden alerji duysalar da, neticede –farkında olsunlar olmasınlar– bir veya birkaç mezhebi iltizam etmektedirler.
“Mezhepçi” olmak ise, iltizam ettiği mezhebin dışında kalan mezhepleri “batıl” telakki edip, mutlak doğrunun kendi mezhebine münhasır olduğunu düşünmektir. Oysa içtihadî meseleler “zann-ı galip” değerindeki bilgi üzerine kuruludur ve mezhepçilik tavrının arka planındaki “hak-batıl” ayrımı kesin delile istinat etmek durumundadır. Bu itibarla ulema bu ayrımı Fıkhî mezhep tercihi bahsinde değil, itikadî sahada gündeme getirmiştir.
Netice olarak amelî hayatını dört mezhepten herhangi birisinin görüşleri istikametinde düzenleyen bir kimsenin, diğer mezheplerin de hak olduğunu hatırdan çıkarmaması ve o mezheplere mensup kardeşlerini herhangi bir şekilde ithamdan uzak durması gerekir.
* * *
Yukarıdaki sorunun sahibi olan okuyucum, ayrıca “Benim ve raşid halifelerimin sünnetine sarılın” hadisinin durumunu sormuş. (Okuyucum, Irbâd b. Sâriye (r.a)’den gelen bu hadisin metninin tamamını zikretmiş olmakla birlikte, sadece aşağıda değineceğim kısmı siyah puntolarla vermiş. Dolayısıyla sadece o kısım üzerinde duracağım.)
İmam Ahmed, Ebû Dâvûd, et-Tirmizî, İbn Mâce, et-Tahâvî, el-Hâkim, İbn Hibbân ve daha başkaları tarafından rivayet edilen bu hadisi el-Hâkim sahihlemiş, ez-Zehebî de bu hükme muvafakat etmiştir. Ayrıca et-Tirmizî de hadisi naklettikten sonra “hasen-sahih” olduğunu söylemiştir.
Ancak okuyucumun zikrettiği “… benim sünnetim ve dört raşid halifenin yolu” ifadesinin geçtiği herhangi bir varyant bilmiyorum. Eğer bu ifade (“dört” kelimesi) herhangi bir çeviride yer alıyorsa, hatalıdır; düzeltilmelidir.
Hadisin metninde bulunmamakla birlikte başka rivayetlere ve vakıaya bakılarak burada zikredilen “raşid halifeler” tabirinin ilk dört halifeyi anlattığını söylemekle mezkûr kelimeyi hadisin metnine –teknik tabiriyle– idrac etmek (sokuşturmak) farklı şeylerdir.
Milli Gazete – 18 Aralık 2003